- ''Aşk, çiftleşme arzusunda duyurmaz kendini, uykuyu paylaşma arzusunda duyurur ...''
- Sadece bir hayat yaşadığımız için bu hayatı öncekilerle karşılaştıramaz ya da kusurlarımızı gelecekteki hayatlarımızda gideremeyiz; bu nedenle de ne istediğimizi bilemeyiz.
- "Ama dünya öyle çirkindi ki, kimsecikler kalkmadı mezarından."
- "- Gücünü neden benim üzerimde kullanmıyorsun hiç? - Sevgi insanın gücünden vazgeçmesi demektir de ondan."
- Seçmediğimiz bir şeye kendi erdemimiz ya da başarısızlığımız gözüyle bakamayız.
- Rastlantı bu ya, yedi yıl önce Tereza'nın yaşadığı kentin hastanesinde çetin bir nörolojik vaka görülmüştü. Prag'da Tomas'ın çalıştığı hastanedeki başcerrahı konsültasyona çağırmışlardı ama rastlantı bu ya, Tomas'ın çalıştığı hastanedeki başcerrah siyatik ağrıları çekiyordu. Kıpırdayamadığı için yerine Tomas'ı gönderdi, taşradaki hastaneye. Kasabada birkaç otel vardı ama rastlantı bu ya, Tomas'a Tereza'nın çalıştığı otelde oda ayırdılar. Rastlantı bu ya, treni kalkmadan önce otelin lokantasında oyalanacak kadar boş zaman buldu Tomas. Rastlantı bu ya, o gün servis sırası Tereza'daydı ve gene rastlantı bu ya, Tomas'ın masasına Tereza bakıyordu. Sanki kendisinin pek niyeti yoktu da, Tomas'ı Tereza'ya doğru iten bu altı rastlantısal olay olmuştu. Prag'a Tereza için dönmüştü. Dayanağı böylesine rastlantısal bir aşk iken, kişinin yazgısını böylesine yönlendirebilen bir karar; yedi yıl önce başcerrahın siyatik ağrıları tutmamış olsa bugün varlığından söz edilemeyecek bir aşk.
- İnsanlar genellikle dertlerinden kurtulmak için geleceğe kaçarlar; zamanın yoluna düşsel bir çizgi çeker, bu çizginin ötesinde o anki dert ve sıkıntılarının sona ereceğini sanırlar.
- .... İçsel buyruklar çok daha güçlüdür ve bu yüzden de başkaldırmaya daha çok kışkırtır insanları.
- "Bir keresinde ciddi bir kaza geçirdim ben; o kazayı hiçbir şeye değişmem, inanın. Üstelik hastanede yattığım günlerdeki kadar eğlendiğimi de hiç hatırlamıyorum! Gözümü kırpmadım, onun için de sabah akşam okudum durdum." ... "Kitapları gündüz kitapları-gece kitapları diye ikiye ayırmaya orada başladım," diye sözünü sürdürdü Marie-Claude. "Gerçekten de, gündüz okunsun diye yazılmış kitaplar vardır, bir de sadece geceleri okunabilecek olanlar." Marie-Claude heykeltraşa döndü ve sordu: "Stendal'i hangi kategoriye sokarsın?" Heykeltraş soruyu duymamıştı, sıkıntılı sıkıntılı omuzlarını silkti. Onun yanında duran bir sanat eleştirmeni Stendal'i gündüz okuması saydığını söyledi. Marie-Claude başını salladı, buğulu sesiyle "Hayır, hayır, yanılıyorsun! Yanılıyorsun! Stendal gece yazarıdır," dedi.
- Bir toplum zenginse, bireylerin elleriyle çalışmalarına gerek yoktur; kendilerini zihin ve ruh etkinliklerine adayabilirler. Gitgide daha çok üniversite, gitgide daha çok öğrenci olacak bizim toplumumuzda. Öğrenciler derece almak istiyorlarsa, tez konuları bulmaları gerekecek. Dünya yüzündeki her şey hakkında tez yazılabildiğine göre, tez konuları da sonsuz sayıda demektir! Sözcüklerle dolu bir sürü sayfa; mezarlıklardan daha yaslı yerler olan arşivlerde üstüste birikiyor. Yaslı, çünkü oraları kimse ziyarete gitmiyor, hatta Azizler Yortusu'nda bile. Kültür, aşırı üretimden, sözcük çığından, nicelik çılgınlığından yokolup gitmekte. Senin eski ülkendeki bir tek yasaklanmış kitabın bile bizim üniversitelerimizde çiğnenen milyarlarca sözcükten daha değerli olması da bu yüzden işte.