- Romanlarımdaki kişiler kendime ilişkin gerçekleşmemiş olabilirliklerdir. Onlardan eşit derecede hoşnut olmam ve dehşete düşmem de bu yüzden. Her biri benim ancak kenarında dolaştığım bir sınırı aşmıştır. Bana en çekici gelen şey bu aşılmış sınırdır (ötesinde kendi 'ben'imin sona erdiği sınır). Çünkü romanın sorguladığı sır o sınırın ötesinde başlar. Roman, yazarın itirafları değildir; bir tuzak haline gelmiş dünyamızda yaşanan insan yaşamının araştırılmasıdır.
- Babasının evi terk ettiği gün, Franz'la annesi birlikte kente indiler ve evden çıkarlarken Franz annesinin bir ayağına başka öteki ayağına başka pabuç giymiş olduğunu fark etti. Ne yapacağını şaşırmıştı; yaptığı yanlışlığa dikkatini çekmek istiyor, ama bir yandan da annesini incitmekten korkuyordu. İşte bu yüzden, kentte birlikte yürüdükleri süre boyunca gözlerini annesinin ayaklarından ayıramadı. Acı çekmenin ne demek olduğunu ucundan kenarından ilk sezişi böyle oldu.
- "Demek gerçekten kıskandın, öyle mi?" diye on kere, belki de daha fazla yineledi kız. İnanamıyordu, sanki biri ona Nobel ödüllerinden birini aldığını söylemişti! ... Ne yazık ki çok geçmeden kendisi kıskançlığa kalkışacak ve Tomas onun kıskançlığını bir Nobel ödülü olarak değil bir yük olarak görecekti, ölümünden pek kısa bir süre öncesine kadar sırtından atamayacağı bir yük...
- Karşılaştırma fırsatı olmadığı için hangi kararın daha iyi olduğunu sınamanın bir yolu yok. Olaylar nasıl gelişirse öyle yaşıyoruz, önceden uyarılmaksızın, rolünü ezberlemeden sahneye çıkan bir tiyatro oyuncusu gibi. Yaşam öncesi ilk prova yaşamın ta kendisiyse, ne değeri olabilir yaşamanın?
- Tatlı sözler söyleyen, saygılı, nazik biriyle karşılıklı oturdunuz mu, onun söylediği Hiç bir şeyin doğru olmadığını, hiçbir şeyin içten olmadığını kendi kendinize hatırlatmanız dünyanın en zor işidir.?
- Bohemya'da mezarlıklar bahçe gibidir. Mezarlar çimle ve renk renk çiçeklerle kaplıdır. Alçak gönüllü mezartaşları yeşilliğin içerisinde kaybolurlar. Güneş battığında mezarlık mini mini mumlarla ışıl ışıldır. Ölüler bir çocuk balosunda dans ediyorlardır sanki.Evet, çocuk balosunda, çünkü ölüler çocuklar kadar masumdur. Yaşam ne kadar acımasız olursa olsun, mezarlıkta hep huzur vardır. Savaş sırasında, Hitler'in zamanında, Stalin'in zamanında, tüm işgaller sürüp giderken bile.
- Gecenin o saatinde Prag sokaklarında yanında Karenin'le eve dönerken, tank fotoğrafları çektiği günleri düşündü. Ne çocukluk! Ülkeleri için yaşamlarını tehlikeye attıklarını sanırken aslında Rus polisine hizmet ediyorlardı deme
- "... kaldı ki aşklar da imparatorluklar gibidir; üzerine dayandırıldıkları düşünceler unufak olduğunda, onlar da silinir gider."
- Şefkat, aynı zamanda aşkın fiziki sonuçlarından korkudur; aşkı (aldatıcı, zorlayıcı olduğu, tenle ve sorumlulukla ağırlaştığı) yetişkinler dünyasından çıkarma ve kadını çocuk gibi görme girişimidir bu.
- Şefkat, yetişkin yaşın bizde uyandırdığı korkudur.