- "Bir halkı ortadan kaldırmak için, belleğini yok etmekle işe başlanır," diyordu Hübl. "Kitaplarını, kültürlerini, tarihlerini yok ederler. Bir başkası onlara başka kitaplar, bir başka kültür verir, bir başka tarih uydurur. Ve böylece halk, yavaş yavaş ne olduğunu, daha önce ne olmuş olduğunu unutmaya başlar. Çevresindeki dünya da onu daha çabuk unutur." "Ya dil?" "Ne diye unuttursunlar onu? Nasıl olsa, er geç kendiliğinden ölecek bir folklordan başka bir şey olmayacaktır ki."
- Ardımızda bıraktığımız zaman daha geniştir, bizi geri dönmeye çağıran ses daha karşıkonulmazdır. Bu deyişte keskin bir hava var,ama yanlış.İnsan yaşlanır, sonu yaklaşır, her an gitgide kıymetlenir ve anılarla kaybedecek zamanı yoktur. Nostaljinin matematik çelişkisini anlamak gerekir; ilk gençlikte yaşanan hayatın hacmi tamamen anlamsızken nostalji en güçlü noktasındadır.
- Doktor olsaydım, ona şu teşhisi koyardım: "Hasta nostalji yetersizliğinden rahatsız." Nostalji yetersizliği ona göre geçmişteki hayatının değersizliğinin kanıtı. Ben teşhisimi düzeltiyorum: "Hasta belleğindeki mazoşist deformasyondan rahatsız."
- Ve birden, güzellik denen şeyin, uzun yıllar arasında, farklı yasta iki kisinin karşılaşmasıyla çakan bir kıvılcımdan başka bir şey olmadığını düşünüyordu. Güzellik, zamanı silip götürüyordu ve zamana karsı bir başkaldırmaydı.
- Dışarıya sığınmış olanlarla (yüz yirmi bin kadar) susturulmuş ve islerinden uzaklaştırılmış olanlar (yarım, milyon kadar) sisler içinde uzaklaşan bir tören alayı gibi gözden yitiyorlar, görünmez oluyor ve unutuluyorlar. Ama cezaevi, dört yanı duvarlarla çevrilmiş bile olsa, tarihin en iyi aydınlatılmış bir sahnesidir.
- "Daha James Joyce'den beri, yaşamımızın en büyük serüveninin serüvensizlik olduğunu biliyoruz. Truva'da savaşmış olan Ulysse, denizleri dolaşarak evine döndü. Gemisini kendisi kullanıyordu ve her adada bir metresi vardı. Hayır, bizim yaşamımız bu değil, Homeros'un Odisseus'u kendi içine taşınmıştır. Kendi içinde özümlenmiştir. Adalar, denizler ... bütün bunlar, bugün kendi iç varlığımızın sesinden başka bir şey değildir."
- ?biliyorsunuz, roman bir insan hayalinin ürünüdür. başkasını tanıyabilme hayali. ama birbirimiz hakkında ne biliyoruz? ...... yapılacak bütün şey, insanın kendi hakkında bir rapor hazırlamasıdır.....gerisi yalandır?
- İnsanların birbirlerinden yalıtılması, yazma hastalığını etkiler; yazma hastalığının genelleşmesi de bu yalıtkanlığı destekler ve ağırlaştırır. Baskı makinesinin icadı, vaktiyle insanların karşılıklı olarak birbirlerini anlamalarına olanak sağlamıstı. Yaygın yazma hastalığı döneminde yazma olgusu tam ters bir anlam kazanmaktadır: Herkes, kendi işaretlerinin içine, dısarıdan içeriye hiç ses sızdırmayan bir aynadan duvarmıs gibi kapanmaktadır
- Gözü 'daha yükseklerde bir yerde' olan herkes günün birinde gözünün kararabileceğini hesaba katmalıdır
- "Misyon dediğin sersemce bir şey Tereza. Misyonum yok benim. Kimsenin yok. Özgür olduğunu, bütün misyonlardan arınmış olduğunu fark etmen o kadar büyük bir ferahlama ki."