- Oraya gitmeyeceğimi biliyordum. İçimde bir şey değişmişti. Bir korkaktım. Yüksek sesle söyledim bunu kendime: sen bir korkaksın. Umursamadım. Hayatta olmayı ölü bir çılgın olmaya yeğlerdim.
- Benim için dua et sevgili anneciğim. Dualarını üstümden eksik etme. Karanlık günler bunlar anneciğim. Çirkin bir dünyada yaşıyoruz. Ama ben değiştim. Yeni bir hayata başladım.
- Neden bu kadar kötüsün?, dedi. Kötü mü?, dedim. Yavrucuğum, ben insanla hayvan arasında fark gözetmem. Kötülüğün zerresini bulamazsın içimde. Kaldı ki hem kötü hem de büyük yazar olunamaz.
- Yaşamak yeterince zor, ölmekse büyük işti.
- Hayat böyle yaşanmalıydı, gayesizce dolaşarak, bir mola ve yola devam, beyaz çizgiyi izle, bir sigara yak ve çölün şaşırtıcı göğünde anlamları ara boşuna.
- O harikulade beyaz çizgiyi izleyip güneye indik. Ağır sürüyordum. Yumuşak bir gündü. Gök deniz gibi, deniz gök gibi. Solumuzda altın tepeler. Tek kelime edilmeyecek bir gündü, ağaçları, kum tepeciklerini, yol boyunca dizilmiş beyaz kayaları izlemek yetiyordu.
- Bütün bu yalnızlığın içinde mükemmel bir kayıtsızlık vardı, gecenin ve yeni bir günün kaygısızlığı, ama o tepelerin mahremiyeti, sessiz tesellisi, ölümü sıradanlaştırıyordu. Ölebilirdin ama çöl ölümünün sırrını ebediyen saklayacaktı. Senden sonra da var olacak, hatıranı yıllanmış rüzgarlarla, sıcakla ve soğukla örtecekti.
- Ne önemi var..? Sen bir hiçsin, bense bir zamanlar biri olmuş olabilirim ve hepimize giden yol sevgidir...
- "Ahh hayat, buruk ve tatlı trajedi... Mahvıma neden olan göz kamaştırıcı orospu..."
- Arkasına yaslandı, parmaklarını ensesinde kavuşturdu ve dramatik ses tonu ile tavana bakarak: ''Seveceksin beni bu gece aptal yazar bozuntusu; evet bu gece beni seveceksin...''