- ...Her neyse, atom bombasını keşfettiklerine çok memnunum bir bakıma. Yeni bir savaş olursa, gider bombanın tepesine otururum. Bunun için gönüllü giderim, yemin ediyorum.
- ...Bu entelektüel dedikleri herifler, her şey denetimleri altında değilse, entelektüel bir konuşmadan hiç hoşlanmıyorlar. Onlar sustular mı, sizin de susmanızı istiyorlar, onlar odalarına gitmek istediler mi, siz de kalkıp odanıza gitmelisiniz. Whooton'dayken, bizim bu Luce, millete seks üzerine söylev çekip gittikten sonra, ardından bir süre daha oturup çocuklarla gevezelik etmemize bozulurdu; bozulduğunu anlardınız. Birinin odasında çocuklarla oturduğumuz zaman, herkesin birlikte kalkıp odalarına dağılmalarını, o en büyük olmayı sona erdirdikten sonra, sizin de çenenizi kapamanızı isterdi. En korktuğu şey, birinin ondan daha akıllıca bir şey söyleyecek olmasıydı. Buna gülerdim, çok.
- Havanın güzel olduğu zamanlar annem babam Allie'nin mezarını ziyaret edip bir sürü çiçek filan bırakırlar. Bir iki kez ben de gittim onlarla, ama kestim sonra gitmeyi. Her şeyden önce, onu o çılgın mezarlıkta görmekten hiç hoşlanmıyorum. Ölmüş heriflerle, mezar taşlarıyla filan çevrili bir halde. Hava güneşliyse durum pek de kötü sayılmazdı, ama iki kez -tam iki kez- biz mezarlıktayken yağmur başladı. Korkunçtu. Yağmur yağıyordu çocuğun başındaki mezar taşına, karnının üstündeki çimlere. Her yer sırılsıklam olmuştu. Mezarlığı ziyarete gelen herkes deli gibi arabalarına koşmaya başladı. İşte bunu görünce deliriyordum neredeyse. Bütün ziyaretçiler arabalarına atlayıp radyolarını açabilirler, yemeğe bir yerlere gidebilirlerdi; Allie dışındaki herkes. Buna dayanamamıştım. Yalnızca bedeni filan mezarlıktaydı, ruhu cennete gitmişti, biliyordum bütün bu zırvaları, ama yine de dayanamıyordum. Keşke orada olmasaydı diyordum. Onu hiç tanımadınız. Onu tanısaydınız, ne demek istediğimi anlardınız.
- "Sevdiğin tek bir şey bile yok." "Evet, var. Evet, var." "Peki, söyle o zaman." "Allie'yi seviyorum," dedim. "Ve şu an ne yapıyorsam, onu seviyorum. Seninle oturmayı, konuşmayı, bu zımbırtıları düşünmeyi, ve..." "Allie öldü. Bunu hep söylüyorsun! Birisi ölmüşse filan, cennete gitmişse, artık..." "Öldü, biliyorum! Bilmediğimi mi sanıyorsun? Ama, onu yine de sevebilirim, değil mi? Bir insan öldü diye onu sevmekten vazgeçmek zorunda mısın, Tanrı aşkına; özellikle de, hayatta olanlardan bin kez daha iyi kalpli bir insansa?"
- Biri size bir hediye vermişse sonunda üzülen hep siz oluyordunuz.
- Bir kız sizinle buluşmaya geldiğinde felaket güzelse, kimin umurunda ha geç gelmiş, ha erken gelmiş, yani? :)))
- İşin en korkunç yanı; yemin ederim, ben deliyim.
- ?Eskiden onu pek akıllı sanırdım, o aptallığımla tabii. Öyle sanmamın nedeni; tiyatro, edebiyat ve bütün bu zırvalıklar üzerine çok şey bilmesiydi. Birisi bu konularda pek çok şey biliyorsa, onun aptal olup olmadığını anlayabilmeniz epey zaman alıyor.?
- ?Oda arkadaşınız akıllı filan biriyse ve herifte iyi bir mizah duygusu filan da varsa, sanıyorsunuz ki, kimin bavulu daha iyiymiş diye kafaya takmaz, ama takıyor. Gerçekten takıyor.?
- Anlatacaklarımı gerçekten dinleyecekseniz, herhalde önce nerede doğduğumu, rezil çocukluğumun nasıl geçtiğini, ben doğmadan önce annemle babamın nasıl tanıştıklarını, tüm o David Copperfield zırvalıklarını filan da bilmek istersiniz, ama ben pek anlatmak istemiyorum. Her şeyden önce, ben bu zımbırtılardan sıkılıyorum.