- Ne istedim ama, canıma kıymak geçti aklımdan. Pencereden atlayıvereyim dedim. Yere indikten sonra hemen üstümü örteceklerinden emin olsaydım, atlardım da. Bir sürü meraklı turşucu salağın beni kanlar içinde seyretmelerini istemiyordum.
- "Olgunlaşmamış insanın özelliği, bir dava uğruna soylu bir biçimde ölmek istemesidir, olgun insanın özelliği ise bir dava uğruna gösterişsiz bir biçimde yaşamak istemesidir."
- Eğer bir şeye moraliniz bozulmuşsa, yemek filan geçmiyor boğazınızdan.
- Pek çok kişi, özellikle de şu psikiyatrist herif, önümüzdeki eylül ayında okula başladığımda kendimi derslere verecek miyim diye sorup duruyor. Bu çok salakça bir soru bence. Yani, bir şeyi yapmadan önce, ne olacağını nereden bilebilirsiniz ki? Yanıtı belli bunun; bilemezsiniz. Yemin ediyorum çok salakça bir soru bu.
- Bildiğim tek şey, size anlattığım herkesi biraz özlüyorum. Bizim Stradlater'ı ve Ackley' yi bile sözgelimi. Sanırım, o lanet Maurice'i bile özlüyorum. Sakın kimseye bir şey anlatmayın. Herkesi özlemeye başlıyorsunuz sonra.
- ...Daha yeni on üç yaşına girmiştim, beni psikiyatriste falan götürmüşlerdi, garajın camlarını kırdığım için. Ayıplamıyorum onları. Gerçekten ayıplamıyorum. Allie'nin öldüğü gece garajda yattım, tüm lanet camları da yumruğumla kırdım, hıncımı almak için. O yaz aldığımız steyşın arabanın da camlarını kırmaya çalıştım, ama zaten elim çoktan kırılmıştı, bir şey yapamadım. Böyle şeyler yapmak çok aptalca, kabul ediyorum, ama siz Allie'yi tanımadınız.
- Toparlanırken bir şey biraz moralimi bozdu. Annemin daha birkaç gün önce bana yolladığı buz patenlerini bavula yerleştirmeliydim. İşte buna moralim bozuldu. Annemin Spaulding mağazasına gidip satıcıya milyonlarca bayıltıcı soru yöneltmesini gözümün önüne getirdim; ve ben de, kalkmış yine bir okuldan daha kovulmuştum. Buna çok üzüldüm. Bana yanlış cins patenlerden almıştı -ben yarış pateni istemiştim, o hokey pateni almıştı- ama yine de üzüldüm. Bana birisi bir armağan verdiğinde, sonunda üzülen hep ben olurum.
- "Romeo'yla Juliet'e pek bayıldığım filan yok, yani, onları beğeniyorum, ama; ne bileyim? Bazen insanı çok rahatsız ediyorlar. Ben, o Mercutio'nun ölümüne, Romeo'nun ve Juliet'in ölümlerinden daha çok üzüldüm. Mercutio öldürüldükten sonra, artık Romeo'dan pek hoşlanmamaya başladım. (...) Romeo'nun hatasıydı bu. O oyunda en sevdiğim kişi, bizim bu Mercutio'dur. Ne bileyim? O Montague'ler, Capulet'ler, hepsi iyi güzel de -özellikle Juliet- ama Mercutio, o bambaşkaydı; şimdi burada anlatmak çok güç. Birisi -hele Mercutio gibi akıllı ve neşeli olan biri- öldüğü zaman çok kızıyorum; üstelik bir de başkasının hatası yüzünden ölmüşse. En azından, o ikisinin, Romeo'nun ve Juliet'in yüzünden öldü Mercutio."
- ...Sırf, duyduğum en iyi, en müthiş ıslıkçı olduğu için ona iki ay katlandım, beni delirtecek kadar canımı sıktığı halde. Yani, bu sıkıcı herifleri anlayamıyorum. Bu yüzden, kıyak bir kız onlarla evlenmişse, belki de pek üzülmemeniz gerek. Bunların çoğu, pek kimseyi incitmiyor, belki de bunların hepsi felaket iyi ıslıkçı filandırlar. Kim bilir? Ne bileyim?
- "...Sahtekâr heriflerden geçilmiyor ortalık. Tek yapacağın, derslerine çalışmak, böylece, bir gün kendine lanet bir Cadillac alacak parayı kazanmasını öğreneceksin, okulun futbol takımı kaybederse çok üzüleceğine herkesi inandıracaksın, sabahtan akşama kadar kızlardan, içkiden ve seksten başka bir şey konuşmayacaksın. O küçük kliklerde herkes birbirini nasıl da tutuyor. Basketbol takımındakiler birbirlerini tutuyor, Katolikler birbirlerini tutuyor, lanet entelektüeller birbirlerini tutuyor. Ayın Kitabı Kulübüne üye olan herifler bile birbirlerini tutuyor..."