- Kapıda dört Diyarbekirli fedai bekliyordu. Adam bıçakladıktan sonra kuzu kuzu karakola gidip teslim olan kabadayıların tersine bu adamlar, altıpatları yedi kere patlatıp sekiz can aldıktan sonra pavyondan dokuz tabut çıkartabilecek şahıslardı.
- Annesi yatağında yatıyordu. Kadıncağız, Efgan Bakara'nın hayattaki yegâne varlığıydı. Bu yüzden yanına gidip annesini yanağından öpmek istedi. Ama kadıncağızın yanağı buz gibi soğuktu. Ama o, çoktan ölen kadını bir kez daha öptü. Çünkü annesiydi.
- Başkaları ne derse desin, bir hanımın yüzündeki güzellik, ona şefkatle bakan erkeğin gözlerinden yansıyan aşktır.
- Ancak bu şiir otoritesi, dizelerini ilk mektep müdürü gibi o kadar otoriter okuyordu ki, sanki bir diktatördü de balkonundan ahaliye nutuk atmaktaydı. Hakikaten de diktatörlük, hesap kitap değil de, his işiydi. Çünkü kadın kız yanı sıra halkı da, bir muhasebeci yahut bir filozof-kral değil, elbette bir şâir-diktatör daha kolay tavlardı.
- Olur ki gelirse, elini elbet ne salmaya ne de bizzât kendi gönül kafesine hapsetmeye içinin varmadığı ürkek bir güvercinmiş gibi tutacak ve asla bilekten yukarı çıkmayacaktı.
- ...Cüce Efendi, okuduğu bütün dualara âmin dedikten sonra karşısındaki cemaate bir baktı. Herkes soluğunu tutmuş, ona kulak kesilmişti. Olanca vak'arıyla Cüce Efendi cemaate, "Tımarhanelerdeki deli divane taifesi namaz kılmadı, oruç tutmadı, zekât vermedi, Hacca gitmedi diye onları ayıplar mısınız?"diye sordu. Kalabalık sus pus olmuştu. "Elbette ayıplamazsınız!" dedi cüce. "Onlarda akıl yoktur ve bu yüzden Kur'an-ı Kerim'in hükümlerini yerine getirmekle mükellef değildirler. Oysa Kur'an-ı azimüşşan akıl sahibi olan insanlar için nazil oldu, benim için! Sizin için! Onlar için! Herkes için! Cenab-ı Hakk Azze ve Celle bizlere görmemiz için gözler, işitmemiz için kulaklar verdi. Ama onun verdiği en büyük nimet akıl idi. Var mı içinizde bu nimeti reddedecek bir zındık!..."
- Ustaların kılınç yapmak için saatlerce ve günlerce dövdükleri demir neden serttir, bilir misin? O, insanoğluna hemen boyun eğmez, çünkü onların, kendisiyle işleyecekleri suçları bilir. Bu yüzden de ortak olacağı günahların bedelini ateşte dövülürken peşinen öder. Zalimlerin kolları kendi erişilmez isteklerine göre çok kısadır. Tutkularının büyüklüğü onları böylece sakat kıldığından, bizim kılınç dediğimiz koltuk değneğini kullanırlar. İcat ettiğin silah işte onların tutkularını büyütecek ve zulümlerini arttıracak. Sen onların kollarını uzattın. Oysa kılınçlar yeterince uzun değil miydi?
- Senin bize gelmenin sebebi, yalnızca bizim çağırmamız değil, başkalarının da sana git demesiydi.
- Ey kör! Aç gözünü de düşlerden uyan. Simurg'u göremesen de bari küçük bir serçeyi gör. Kaf dağı'na varamasan bile hiç olmasa evinden çıkıp kırlara açıl, böcekleri, kuşları, çiçekleri ve tepeleri seyret.
- İstediği şey, eski güzel, rahat, endişesiz ve tekdüze günlere dönmekti. İnsanların dünya karşısındaki kayıtsızlığını da işte tam bu anda kendi zihninde yakaladı ve babasının sözlerine bir anlam vermeyi başardı: Bu dünyada insanların korktuğu tek şey öğrenmekti. Acıyı, susuzluğu, açlığı ve üzüntüyü öğrenmek onların uykularını kaçırıyor, bu yüzden daha rahat döşeklere, daha leziz yemeklere ve daha neşeli dostlara sığınıyorlardı. Dünyaya olan kayıtsızlıkları bazen o kerteye varıyordu ki , kendilerine altın ve gümüşten, zevk ve safadan, lezzet ve şehvetten bir alem kurup, keder ve ızdırap fikirlerinin kafalarına girmesine izin vermiyorlardı.