- Bilmek ve şahit olmak en büyük mutluluktur.
- Yaşanılanlar, görülenler ve öğrenilenler ne kadar acı olursa olsun, macera insanoğlu için büyük bir nimetti. Çünkü dünyada ki en büyük mutluluk, bu dünyanın şahidi olmaktı.
- Ne var ki, her şeyi bilmek için, belki hiçbir şey bilmemek gerektiğinden, âdemoğullarından bazıları, bildikleri her şeyi unutmaya hayatlarını adadı. Çünkü onlara göre, ancak hiçbir şey bilmeyen bir mâsum, gördüğü anda O'nu tanıyabilirdi. Bunun için belki de, ölmeden önce ölmek gerekiyordu.
- Tabakasından bir cıgara alıp yaktı ve ellerinin titrediğini gördü, çünkü heyecanlanmıştı. "Âlâ!" dedi. "Demek ki hâlâ yaşıyorum."
- gözlerinin içi gülen şeyh,usûl gereği,kalkmadan önce yeri öptü ve ''evet'' dedi.''senin temiz kalbine ihtiyacımız var.bazıları var ki buraya gelir ve huzur bulur,yine bazıları var ki buraya gelir ve bizler ondan huzuru buluruz.''
- Artistik ve ahlâki değerlere asırlar boyu bir türlü erişemedikleri için bunlar uğruna bir ömür harcamayı enayilik olarak gören ve güzelliği üretmek yerine onu para, şiddet ya da kurnazlıkla elde etmeyi fazilet sayan insanların ülkesindeki okullarda, en az rağbet gören ve pek ciddiye alınmayan bir ders de resimdi.
- Bütün bu sorular onun hiç mi hiç merakını uyandırmıyor, cevapları da onu zerre kadar ilgilendirmiyordu. İstediği şey, eski güzel, rahat, endişesiz ve tekdüze günlere dönmekti. İnsanların dünya karşısındaki kayıtsızlığını da işte tam bu anda kendi zihninde yakaladı ve babasının sözlerine bir anlam vermeyi başardı: Bu dünyada insanların korktuğu tek şey öğrenmekti. Acıyı, susuzluğu, açlığı ve üzüntüyü öğrenmek onların uykularını kaçırıyor, bu yüzden daha rahat döşeklere, daha leziz yemeklere ve daha neşeli dostlara sığınıyorlardı. Dünyaya olan kayıtsızlıkları bazan o kerteye varıyordu ki, kendilerine altın ve gümüşten, zevk ve safadan, lezzet ve şehvetten bir âlem kurup, keder ve ıstırap fikirlerinin kafalarına girmesine izin vermiyorlardı. Oysa Uzun İhsan Efendi, Dünya'nın şahidi olmanın gerçek bir ibadet olduğunu sık sık söylerdi. Her insan şu ya da bu şekilde dünyayı okumalıydı. Kuran'ın kendisi peygamberin dünyayı nasıl okuduğuna bir örnekti ve onun ardında giden herkes, dünyayı onun gibi okuyup şehadetlerini yazmalı ve bunları başkalarına aktarmalıydı. Dünyaya şahit olmanın yolu ise maceranın kendisinden başka bir şey değildi. Yaşanılanlar, görülenler ve öğrenilenler ne kadar acı olursa olsun, macera insanoğlu için büyük bir nimetti. Çünkü dünyadaki en büyük mutluluk, bu Dünya'nın şahidi olmaktı.
- Utanmaz enayiye göre demokrasi, ancak Hakikat'in ancak acımasız bir despot olduğunun keşfedildiği memleketlerde varolabilirdi. Oysa, asırlardır sultanlar veya fuhrerler tarafından idare edilmiş memlekette Hakikat; ahalinin reyine ve uzlaşmasına dayanıyordu; öyle ki Hakikat, başta hâkim sınıf olmak üzere herkesin işine gelmeliydi. Uzlaşmaya dayalı demokrasi varsa Hakikat despot, uzlaşmaya dayalı Hakikat varsa rejim despot olmaktaydı. Bu nedenle memlekette Hakikat mutlak değil, örfî idi. Hattâ daha da fazlası, hukukî idi de.
- Utanmaz enayiye göre demokrasi, ancak Hakikat'in ancak acımasız bir despot olduğunun keşfedildiği memleketlerde varolabilirdi. Oysa, asırlardır sultanlar veya fuhrerler tarafından idare edilmiş memlekette Hakikat; ahalinin reyine ve uzlaşmasına dayanıyordu; öyle ki Hakikat, başta hâkim sınıf olmak üzere herkesin işine gelmeliydi. Uzlaşmaya dayalı demokrasi varsa Hakikat despot, uzlaşmaya dayalı Hakikat varsa rejim despot olmaktaydı. Bu nedenle memlekette Hakikat mutlak değil, örfî idi. Hattâ daha da fazlası, hukukî idi de.
- Ey kör! Aç gözünü de düşlerden uyan. Simurg'u göremesen de bari küçük bir serçeyi gör. Kaf Dağı'na varamasan bile hiç olmazsa evinden çıkıp kırlara açıl; böcekleri, kuşları, çiçekleri ve tepeleri seyret. Bırak dünyanın haritasını yapmayı! Daha hayattayken bir taşı bir taşın üstüne koy. Gülleri ve bülbülleri göremeyip gün boyu evinde oturan adam dünyanın kendisini hiç görebilir mi?