- Ak sakallı meşenin dediğine göre böyle bir şeyi istesem bile, insanoğlu beni duymadı zaten. Sağırdı çünkü o; kokularıma da, yeşillerime de, duruşuma da sağırdı. Sözün özü, insanoğlu benim soyumun çözememişti henüz; kokuca konuşsam da anlamazdı, renkçe konuşsam da...
- "Eeey ağaçlar!" diye bağırdım. "Eeey gürgenler, çamlar, köknarlar ve meşeler! Eeey uzun kuyruklu tilkiler, ey ürkek adımlı tavşanlar! Duyuun beni ey dağlar taşlar! Duy beni dağsümbülü! Duy beni eey ormanın kuytusunda gezinen yalnız böcek! Duyun beni eey gökyüzünü derinleştiren kuşlar! Duyun ve bundan böyle bir darağacı olarak bilmeyin beni! Eğer Başparmak Dağları'nın ardındaki düzlükte kuru bir dalım kalmışsa, artık ben bir gürgen dalıyım!"
- Çünkü, yüzyıllardır çözülemeyen acayip bir bilmeceydi insan. Derinlerden daha derin bir sırdı ya da, ucu bucağı olmayan, içi pisliklerle, içi eşsiz güzelliklerle dolu, alabildiğine karanlık ve karmakarışık bir evrendi.
- ... nur içinde yatsın, rahmetli babam fırsat buldukça, soyumuzun tarihi devletin elindeki kağıtlarda değil, işte bu taşlarda saklıdır, derdi bana. Bir de, akıldan geçen her şey insanoğluna söylenmez evlat, kimi zaman söyleyeceklerini sadece taşlara söyle, derdi.
- Bir bakıma, insan gördüğü şeylerin toplamı kadar uyanık, görmediği şeylerin sonsuzluğu kadar uykuda oluyor, diyordum. Ardından da, olaya bu açıdan bakıldığında, var olan her şeyi asla aynı anda göremeyeceğimize göre, demek ki uyanmanın hiç, ama hiç mi hiç sonu yok, diyordum.
- ... yürür ya da koşarken, coşarken ya da deli dolu yaşarken ansızın ölümü istemektir yalnızlık; kendimizin kendimize sağırlığıdır.
- Zangır zangır bir tren geçerdi ya, damarlarımızdan; yalnızlık onun dönmeyeceğini bilmekti.
- Yalnızlık alıp karşına kendini, öteki kendinlerle konuşmaktır. Bakışmaktır, öteki kendinlerle; dövüşmektir. Kimi zaman da öldürmektir içlerinden sana en çok benzeyeni, benzemiyor diye. Yalnızlık, öldürmektir.
- Yalnızlık gidip gelmektir biraz da, nereye olursa.
- Çocuklar büyüdükçe kirlenir zaten kirlendikçe büyür; başka ne denir?