- Belki de onu aramaya başladığın için arıyorsundur artık, dedi. (sayfa 44)
- ...nedense aranan asıl şey hep insanın içinde kalırmış... (sayfa 46)
- Benim aradığım Alaaddin, suçtan arınmışlığından tedirgin olacak kadar suçsuz birisi. (sayfa 48)
- Babalar, alınlarımıza yazılmış yalnızlıklardır. (sayfa 35)
- "Hiç değilse öfkelense diyorum. Öfkeyle, ağız dolusu küfretse yüzüme, kaş çatıp yumruk sıksa, bas bas bağırsa! Ama o bunları yapmıyor. Belli, sessizliğiyle boğacak beni."
- "Kaldı ki, kendi kendime bir açıklama yapsam bile, hangi kendime yapacaktım? Masanın birinde genç, birindeyse yaşlı ve yorgundum. Ben bana, ben bana bakıyordum. daha sonra, bu bakışım sırasında, ayrı zamanların çakışmasından apayrı bir zaman mı doğdu pek bilemiyorum ama, birdenbire kendimle göz göze geldim."
- "Kaldı ki, kendi kendime bir açıklama yapsam bile, hangi kendime yapacaktım? Masanın birinde genç, birindeyse yaşlı ve yorgundum. Ben bana, ben bana bakıyordum. daha sonra, bu bakışım sırasında, ayrı zamanların çakışmasından apayrı bir zaman mı doğdu pek bilemiyorum ama, birdenbire kendimle göz göze geldim."
- "Kaldı ki, kendi kendime bir açıklama yapsam bile, hangi kendime yapacaktım? Masanın birinde genç, birindeyse yaşlı ve yorgundum. Ben bana, ben bana bakıyordum. daha sonra, bu bakışım sırasında, ayrı zamanların çakışmasından apayrı bir zaman mı doğdu pek bilemiyorum ama, birdenbire kendimle göz göze geldim."
- Aşağıda, sise benzemeyen tuhaf bir sisin içindeydi şehir; damar damar yükselen kırmızı dumanların gölgesinde, pis gürültülere bulanmış geniş bir çaresizlik halinde öylece yatıyordu. Cam parıltılarıyla kaplı gökdelenleri, unutulmuş hanları, köhne çarşıları, alışveriş merkezleri, yıkıntıları, fabrikaları, nezih semtleri ve çamurlu bir bulut sürüsü gibi tepeleri aşıp giden uzak gecekondularıyla birlikte, çaresizliğin yanı sıra çaresizliğe gömülmüş derin bir dağınıklığa da benziyordu aslında.
- Biliyor musunuz Ziya Bey, beni bugüne kadar hiç şımartan olmadı. Belki çocukluğumda olmuştur diye bazen hafızamı yokluyor, oradaki hatıraların arasında bir müddet aç tavuklar gibi eşeleniyor ve gözlerimi çevirip sağa sola umutla bakınıyorum ama maalesef, şımartıldığıma dair küçücük bir iz bile bulamıyorum. Zaten ne vakit hafızamın derinliklerine doğru şöyle birkaç adım yürüsem, her defasında annemin sessizliği karşılıyor beni. Biliyor musunuz, plastik leğenlerle süslü yoksul bir dağınıklığın içinde yüzen annem sadece bizi azarlamak için açardı...