- "Sen kimden yanasın?" "Ben bizden yanayım." "Siz kimsiniz?" "Bakacağız." S.176
- Annem banyonun kapısında duruyordu, "İçki mi içtin?" sen diye sordu. "Evet." "Neden?" "Doğal nedenlerle. Ben içki içerim sen de antidepresan. Hepimiz bir şekilde uyuşturmaya çalışıyoruz kendimizi bu dünyada. Yargılamayalım. Lütfen yargılamayalım." S. 183
- "Çocukları İstanbul'a almıyorlar artık. İstanbul'da çocuk yok." "Yalan söylüyorsun." "Allah belamı versin ki İstanbul'da çocuk yok. İstanbul'da çocuklar ya evde oturur ya da otobanda su satar." S. 192
- İstanbul'da yirmi milyon insan, iki milyon araba ve bunların hepsinden daha fazla martı vardır. Martıların içinde bir martı, arabaların içinde bir araba, insanların içinde bir insan ararsın İstanbul'da, gerçekten sana hitap edebilecek, ruh sahibi bir şeyler ararsın, bulamazsın. S. 192
- "Darbeci onlar." "Kimmiş darbeci! Balkonda tencereye vuran Ayla Teyze mi darbeci? Telefonunda dakika kalmamış on beş yaşındaki çocuk mu darbeci? Eyleme topuklu ayakkabıyla gelen benim bakımlı kadınlarım mı darbeci? Depremden sonra 32 yaşında bedelli askerlik yapmaya giden anti-militarist sefa pezevengi babam mı darbeci."
- "Ne olurdu tanrım, ?dedim. "Ne olurdu dedem elli sene daha yaşasaydı. Şu kaç milyon yıllık dünyada, elli sene daha yaşasa eline mi yapışırdı benim güzel dedem? Elli sene çok mu? Yirmi beş sene o zaman. O da mı çok? Ne cimri bir tanrıymışsın. Azıcık adaletin kaldıysa, dünyaya o büyük merhametin yeniden hakim olmasını istiyorsan dedemi on beş sene daha yaşatırsın. Hadi on olsun! beş olsun! o da mı çok? Duyamıyorum seni Tanrım. Ha! ne dedin? duyamıyorum. Bir sene de mi olmaz? Bir ay da mı olmaz? Bir hafta? Bir gün? Bir akşam? bir kadeh rakı daha içsin bari! bir hoşçakalın desin, gözüm arkada kalmayacak desin. Ona da mı hayır!" hala özlüyorum dedemi, yağmurlara bakıp özlüyorum. Kimsenin kullanmadığı telefon kulübelerine, unutulmuş yan yollara, kurmalı kol saatlerine, tüplü televizyonlara, dandik antenlere, o antenlerin yükselticilerine, vhs kasetlere, işporta gözlüklere, ilk cep telefonlarına, geçmişten kalan ne varsa, en saçma sapan şeyler bile olsa onlara bakıp özlüyorum dedemi. Dedemi özlediğimde de sadece onu değil, hatta ondan da çok o andaki ruh halimi özlüyorum. Dedemle birlikteyken ki kendimi özlüyorum. S. 221
- Hayır! Susmuyorum! Sadece bilgeler ve ölüler susar ama ben çok şükür cahilim ve yaşıyorum... S. 233
- Ölmek yok olmak değildir, hadiseler aleminden hatıralar alemine geçmektir sadece. S. 249
- İnsanın hayatında öyle bir an gelir ki önünde uzayıp giden karanlık yolda ilerlemekten başka çaresi kalmaz, geri adım atamayacak kadar yorgundur çünkü ve yerinde duramayacak kadar da yıkkın. Hayatta çoğu zaman asıl ihtiyacımız olan şey de budur işte, sağlam kalan parçalarımızı toplayıp kör bir kararlılıkla yolumuza devam etmek. S. 264
- Kırılan bütün kalplerin hesabını soracağız. S. 315