- Madenci duygusal taşlaşma çağına geçtikleri kanısında. İnsanın giderek daha az kelimeyle konuştuğunu, incelikli duyguları daha az hissettiğini, bu ikisinin arasında kesinlikle bir ilişki olduğunu düşünüyor. Mürşit hak veriyor. Madenci gelene kadar beyninde dönüp duran kelimelerin çoğu ağzından çıkmış değildi. Nasıl çıksın ki? Beni böyle ağır ağır bitiren şey, hamurumdaki mealdir dese mesela, kim anlayacak ki onu ? Ya da hayat ve ölüm iki ucundan ateşe verilmiş bir ip gibi karşıt yönlerden yola çıkarlar ve karşılaştıkları yerde macera sona erer dese, kim karşılık verir ? Zaten dinlemek istemezler. Buralılar en çok durgun huzurların bozulmasından korkarlar. Soyut olasıklıklar hakkında konuşmazlar. Olmuşu konuşurlar ancak, değiştirmenin imkansız olduğu, yaşanmış bitmiş şeyleri, onları da tahrif ederek, çalkantılı bir dedikodu, şehrin üstünden esip geçmiş bir rüzgar olarak. Burada hayat çok kısa bir zaman içinde geçer. Dün, dünden önceki bir kaç gün, şimdi ve biraz da yarın, o da gelecek zaman kipinin en basit örnekleriyle: gelecek, yapacak, edecek. O kadar.
- Kış geldi çoktan. Önce günler kısaldı. Işık dağların ardında daha çabuk kaybolur oldu. Sokak lambaları yandığında, henüz akşam ezanı okunmamış; ama çarşıdaki dükkanların çoğu kapanmış, şehre sessizlik çökmüş oluyor. Sanki her yıl akşam biraz daha çabuk iniyor, el ayak daha erken çekiliyor. Ya dağlar yükseldi ya da güneş küstü. Mürşit iyi ki Madenci geldi diye düşünüyor, iyi ki ev tutmaya kalmadı. Burada, onun bu hazin, bu acıklı otelinde kalıyor. İçinde kaynasan, çarpışan kelimeler sese dönüşüp bir yere varabiliyor böylece. Yazmayı başaramadığı sözlerin bir dinleyeni var artık. Kelimeleri özgürlüğe kavuştu. Madenci'yle tanışana kadar yaz kış, avludaki çardağın altına koyduğu muşamba kaplı masada tek başına içerdi. Çevresinde konuşmaya değer birini bulamadığı için kelimeler beyninde kanatlı böcekler gibi uğuldardı. Artık birlikte iciyorlar. Rakı alma işini sıraya bindirdiler, yetmislik siseyi bir gece biri alıyor, bir gece öbürü. Madenci'nin maaşı iyi, para biriktirmeye de niyeti yok, her gece masaya plastik kap içinde kebap koyuyor, Mürşit'e dd plastik bir çatal uzatıyor. Ama Mürşit yiyemiyor, içi almıyor. Yiyeceği her lokma sanki onu hayata bağlayacakmış gibi geliyor, oysa bağlanmak istemediği şey hayat.
- Bir gece "hikâyeler insanı kendi kuyusundan çıkarır, başkalarının kuyularına atar," dedi. Madenci "başkalarının kuyuları daha mi iyi?" diye sordu. "İyi diye bir şey yok. Ama insan kendi hikâyesini bilir, kendi hikayesinden sıkılır. " Kendi hikayesinden sıkılmayı çoktan geçti, artık kahırlanıyor. Arkasında kalan yıllar boyunca yaşadığı ne vars ona acı veriyor. Hayatı ona acı veriyor. Güzel şeyleri de unutmak istiyor. Güzel şeyleri hatırlamanın ertesi günü mahveden, yıkıcı bir tarafı var. "Hafıza insanın düşmanıdır, "dedi aynı gece. "Unuttum, kurtuldum sanırsın ama öyle bir şey yok. Yaşanmıştan kurtulmak yok. Toprağa girene kadar takip eder seni olmuş olan."
- Belki bir gün bu defteri eline geçirecek meçhul kişi: Sanma ki, aklı, suyu çekilmiş bir kafatasının içinde bir avuç kar gibi hızla eriyen bir adamın defterini okumaktasın. Kafatasımın suyunun çekildiği doğru. Islanmış da kurumuş, kuruyup çekmiş bir tahta parçasını andırıyor kafatasım, ama içinde kurşun kadar ağır bir şey var.
- Sizi ve kendimi suda yüzen yağ damlasına benzettim. Kendine benzeyen bir damla arayan ve bir türlü suya karışmayan iki yağ damlası. Yüzüyoruz işte suda. Başıboş. Öyle parçalanmışız ki artık daha fazla parçalanmak ölmek demek. Ama yine de varız ve belli oluyoruz suyun üstünde.
- Sokakta, her biri bir köşede titreşen kedilerin ve köpeklerin yalnızlığı içime dokundu. Hayvanların yalnızlığı içime dokununca salak dedim kendime. Bu onların doğası, sen kendine bak. İnsanınkine kader diyoruz ama.
- Çürümek acı vermez, ölü olan çürür. Çürüdüğünü anlatmak kolay değil, ölü olduğunu ikrar etmek ise çok zor.
- Aşkı aramak altın aramaya benziyor Şükran, çok yorucu. Toprağı kazacaksın, kayaları kıracaksın, toz edeceksin, eleyeceksin, bakacaksın var mı yok mu, varsa bulacaksın, eriteceksin, parlak parçacıkları birleştireceksin, aşk yapacaksın, zor...
- "İnsanın kendi kanından canından varlıklarla doldurulmuş yalnızlığı en büyük tutsaklık.."
- İnsanın yaşlandıkça kısalmasının nedeni bu, kemiklerin kisalmasıyla ilgisi yok, yerçekimi denen şey dünyanın yorgunluğu aslında, bizi yere çeken şey dinmeyen bu yorgunluk...