- Sessizce ve içimize doğru ağlayarak geçti günler.
- Kalbinin tıktık... tıktık... diye attığını duydum. Çarpan bir kalbi duymanın nasıl da iyileştirici bir şey olduğunu düşündüm.
- Bu gece büyük sınav gecesiydi ve bu saate kadar çıt çıkmadığına göre, gene boş kâğıt vermeye hazırlanıyordu memleketim.
- Devletim ne çok sever böyle şeylere münferit bir hadise demeyi.
- Kendi içime doğru yanıp kül oluyordum her gün.
- Oysa çocuktum ve ben de herkes gibi olmak istemiştim. Olup bitenler olmamış gibi yapmak, olanları bilmezden gelmek istemiştim. Ama becerememiştim. Unutmak elimizde değildi. Karar verip unutamıyordu insan. Affedemediği gibi. Affetmek de elimizde değildi.
- ?Yaşamak, her şeye rağmen bir iz bırakmaktır yeryüzünde.?
- ?Küçük şehirlerde bir belediye parkı, bir Atatürk heykeli, birbirini kesen iki cadde mutlaka vardı ve halk, bu caddelerde dolaşan hüzünlü bir insana deli diyerek eksiğini tamamlardı?
- -Bi kahve yapayım mı sana ? -Yap Halil. - Sen bana kahve yap, ben de sana bu hayat yaşanabilir bi şeymiş gibi yapayım Halil dedi içinden. Hayat bir koşu bandıdır, durmadan koşacaksın, durduğun an band seni üstünden atar aklında tut bunu...
- İnsana değmeden yaşanmıyor, insanoğlu insansız bir hayat bulamadı...