- Sıra dışı kadınlar ;Tanınması ve anlaşılması en zor görünen kadınlar, çok fazla merak uyandırdıklarından ve çok incelendiklerinden , çabuk tanınır olmuşlardır. Duygusal radarlarınız onları hemen saptar, koordinatlarını belirler ve onları bir yere yerleştirir. sayfa ;97
- Sıradan kadınlar ; En azgınca sevişenler onların arasından çıkar. en beklenmedik ihanetin tadını çıkaranlar , gizli kalacağına emin olduklarında şehvete kendilerini en rahat bırakan onlardır; öfkelerini cinayete vardıracak kadar gözü karalık onlardadır. Ruhlarını en zor onlar ele verir. En masum duranından ansızın şuh kahkahayı duyarsınız. sayfa 98
- Dünya bir sonsuzluğu taşıyamayacak kadar küçük... Ahmet Altan, İsyan Günlerinde Aşk(Sf.118)
- En korkunç gerçekler söylemeye değmeyecek kadar basit olan, bildik gerçeklerdir. Ahmet Altan, Tehlikeli Masallar(Sf.10)
- Ayrılıkların hüzünleriyle yemi birlikteliklerin neşesi birbirine karışıyor, aynı günde birkaç duyguyu bir-iki saat arayla yaşıyordum. Sürekli olarak bir duygudan bir başkasına atlamak, hiçbirini tam yaşamadan, hepsini şöyle bir hissedip geçmek beni yormaya başlamıştı. Hızla giden bir trenin penceresinden bakan biri gibi bir şeylerin değiştiğini görüyor, ama hiçbir görüntüyü tam olarak kavrayıp tadını çıkaramıyordum. Terk edilişin hüznünden kurtulmak için bedenim delice bir enerji harcıyor ve ben çılgınca oradan oraya koşturuyordum. Ahmet Altan, Tehlikeli Masallar
- Deneyimlerimle, içine aşk karışmamış her ilişkinin iyi gittiğini, aşkın ise bütün ilişkiyi karmakarışık hale getirdiğini anlamıştım, buna rağmen kendimi tutamayıp gece aşkın o çetrefil, hırpalayıcı, karışık, acılarla dolu, vahşi, bencil ve düşmanca yollarında gezinmeye dalıyordum; iyinin ve kötünün bu kadar açık durduğu bir seçimde neden kötü olanı yani aşkı seçtiğimi kavrayamıyordum. Tek bildiğim, aşk, bütün bu tehlikeleri göze aldıracak kadar çekiciydi ve o çekiciliğin kenarında dolaşıp biraz eğlenip sonra yoluma devam ederim dersen, farkına bile varmadan sınırı geçip aşkın ormanlarına dalıveriyordun. Ahmet Altan, Tehlikeli Masallar(Sf.198)
- Nilüferler...Yalnızca bu çiçekler, hep bir yerlere gidecekmiş gibi azade ve özgür oluyorlar ama küçük bir havuzun içinde bir yere gitmeden yaşıyorlardı. Hayatta böyle bir şeydi benim için; hep bir yerlere gidecekmiş gibi duran, yalnız ve bir yere gitmeyen bir çiçek. Bütün bir hayatın özeti buydu. Bende bir yere bağlanmadım ve bir yere gitmedim, öyle solgun bir nilüfer gibi bir havuzun içinde yalnız başıma durdum, köklerimi salamadım, ne olduğum yere sağlamca yerleştim, ne başka diyarlara kaçabildim, içinde durduğum havuzla birlikte kirlenip eskidim. Bana bakanlar, beni seyredenler, beni sevenler oldu ama kimse yakasına takmadı beni, kimse odasına koymadı, kimse beni sulayıp büyütmek için uğraşmadı, onlara ihtiyacım olmadığını, havuzumda tek başına yüzebileceğimi düşündüler, ben de yüzdüm, kederi, yalnızlığı, kirlenmeyiöğrendim ve hayata benzedim."
- Çektikleri büyük acılardan kurtulamayan insanlar bazen çareyi bir başkasını kurtarmakta, bir başkasının acısını dindirmekte bulurlar.
- Günün birinde Giacomo, kendime ait olduğunu düşündüğüm yüzün aslında bir maske olduğunu ve onun arkasında seninkine benzeyen başka bir yüzün saklandığını fark ettim.
- Garip ve derin bir özlem duyuyorum ama özlediğim insanın bir adı, bir yüzü yok, bu özlem beni öylesine korkutuyor ki sahibini bulmaya, tanımaya, ona bir beden, bir koku vermeye çekiniyorum, camdan bir kuyuya düşer gibi ellerimi geçirecek bir pürüz bile bulamadan bu özlemini derinliklerine doğru kayarken gözlerimi kapatıyorum.