- "Biraz daha kal lütfen." "Kalmam acınızı artıracak diye korktum." "Gitmen acımı dindirir mi sanıyorsun?" "Kalmam dindirir mi?" "Belki..."
- "Bir çocuğun duyguları Tanrı'nın varlığından bile daha karmaşık ve anlaşılmazdır."
- "Eğer bir edip olsaydım, ilk anlatmak istediğim insan siz olurdunuz; esrar dolusunuz, kendinizle alakalı en küçük bir ipucu vermeye bile yanaşmıyorsunuz; hislerinizi öğrenmek imkansız, parlak bir cam gibisiniz, sanki saklı hiçbir şey yokmuş gibi ama o camdan bakınca asla nüfuz edemeyeceği bir karanlıkla, bir sırla karşılaşıyor insan."
- "Masumiyet bir muammadır azizim."
- Unutmayınız ki günahın en tehlikelisi, en basit ve en masum gözükenidir; insan, ruhunu büyüh günahlara daha kararlı bir şekilde kapatabilir ama küçük günahlar, işte onlar, içimize sızacak bir yer her zaman bulabilirler.
- ...Ödünüz patlıyor mücadele etmekten. Efendilere karşı sesinizi çıkartmaktansa, bir kazazede gibi bir tahta parçasına sarılarak sürüklenmeyi tercih ediyorsunuz. Malraux herhalde sizin için söyledi o unutulmaz cümleyi: -Uğrunda ölmeye değen bir hayat yaşanmaya da değmez.. Uğrunda ölümü göze aldığınız bir hayat yok, çünkü yaşadığınız bir hayat yok.
- İnsanlardan cesur olmalarını bekleme hakkına sahip değiliz elbet; ölüm kapıyı çaldığında herkes o kapıdan kendince, bir boşluğa yürümenin iç ürpertisiyle geçecektir. Bütün bir ömür, dehşetiyle titrediğiniz o an geldiğinde korkmak herkesin hakkıdır. Ama daha önce o kapıdan geçmeleri için başka insanlara emir verenlerin o kapıdan başkalarından farklı geçmeleri beklenir.
- Hayatı bir yiğitlik imtihanına çevirenler, başkalarından yiğitlik isteyenler, başkalarına kapılarını ölüme açmaları için emir verenler, ölüm bir gün kendi kapılarını çaldığında en azından kendileri yüzünden ölenler kadar cesur durmak zorundadır.
- Ve kırıyoruz göğsümüze bastırırken sevdiğimiz her şeyi, Ve kırdığımız sevgilerden duvarlar örüyoruz hayatla aramıza Sabahları o yazgı için uyanmış olsak da, tükenmiş ve kararsız oluyoruz akşamları. Kararsız ve tükenmiş, paramparça ettiğimiz sevgilerle yaptığımız bir duvarın dibinde korkmuş atlar gibi birbirimize çarpıyoruz. Bir türlü açılamıyoruz hayata. Sevdiğimiz her şeyi göğsümüze bastırırken kırıyoruz.Vatanı seviyoruz ve sevgiyle bastırırken göğsümüze vatanı, onu parçalara ayırıyoruz; vatanseverler yapıyoruz parçalardan, hainler yapıyoruz, düşmanlar yapıyoruz, kuşkular ve korkular yapıyoruz.sevgimizle bir kezzaba dönüp delik deşik ediyoruz sevdiğimiz her şeyi.
- Pautus'un hikâyesini bir kere daha hatırlamak zorunda kalıyoruz. Romalı bir komutandı Pautus, bir ayaklanma düzenledi. Yakalandı. İdama mahkûm oldu. Soylu olduğu için Roma geleneklerine göre kendi hayatını kendi elleriyle alma hakkı tanındı; bir odaya sokup yanına bir hançer bıraktılar. Annesi, babası, karısı, yakınları, dostları kapıda yere yıkılan vücudun düşüşünü duymak için kederle bekliyor ama kendini bıçaklayan Pautus'un düşen vücudunun sesi yerine bir türlü kendini öldüremeyen adamın ayak seslerini duyuyorlardı. Sessiz bir utanç hepsini sarmıştı. Sonunda bu utanca dayanamayan karısı hiç kimseye bir şey söylemeden kapıyı açıp içeri girdi, masanın üstünde duran hançeri alıp kendi karnına sapladı, sonra çıkardığı hançeri kocasına uzattı. ? Pautus, bak acımıyor. Pautus'lara bir kadın gerekiyor, cesur bir kadın, onların dokunmaya korktuğu hançeri alıp karnına saplayacak bir kadın. 'Bak acımıyor' diyecek bir kadın.