Ayrılıkların hüzünleriyle yemi birlikteliklerin neşesi birbirine karışıyor, aynı günde birkaç duyguyu bir-iki saat arayla yaşıyordum. Sürekli olarak bir duygudan bir başkasına atlamak, hiçbirini tam yaşamadan, hepsini şöyle bir hissedip geçmek beni yormaya başlamıştı. Hızla giden bir trenin penceresinden bakan biri gibi bir şeylerin değiştiğini görüyor, ama hiçbir görüntüyü tam olarak kavrayıp tadını çıkaramıyordum. Terk edilişin hüznünden kurtulmak için bedenim delice bir enerji harcıyor ve ben çılgınca oradan oraya koşturuyordum. Ahmet Altan, Tehlikeli Masallar
Diğer Ahmet Altan Sözleri ve Alıntıları
- Yalnızım.
Kendimi yalnız hissediyorum ki, bu yalnızlıktan da kötü. - İstediğiniz, sizden başka türlü yaratılmış olanların zaaflarını bulmak, kanatlarının arasına yerleştirilmiş kamburları saymak, sonra da sanki kanatları yokmuş gibi onların yalnızca kamburlarını söylemek: "Bak işte kamburları var."
- Bazı yazarları özler insan, onların anlattıklarını, anlatma biçimlerini, kullandıkları dili, yalnızca onlara ait olan sözcük evliliklerini, onların yarattığı ve okurken bir parçası haline geldiğiniz dünyayı, o dünyanın kokularını, seslerini, renklerini özler.
- Ve bir insanın birini hem sevip hem de ona düşmanlık duyması kadar taşınması zor bir duygu ikiliği, inanın az bulunur.
- Hakiki aşk kılıç yarası gibidir, yara kapansa da izi kalır...
- En korkunç gerçekler söylemeye değmeyecek kadar basit olan, bildik gerçeklerdir.
- Kitapların da kendi mucizesi vardı. Yazanla okuyan arasında çok kuvvetli bir bağ oluşturabiliyordu...
- ... Onun her yıl derslerine, ''Tarih bir yalandır, beyler'' diye başlaması ünlüydü.
''Tarihi iktidar sahipleri yazar ve bir katil gibi gerçeğin bütün ipuçlarını saklamaya uğraşırlar. Tarihçiler ise cinayeti aydınlatıp, gerçeği ortaya çıkarmakla yükümlüdürler. - Onlar her şeyleriyle vaatkâr ve çekicidir; bakışlarıyla, kokularıyla, duruşlarıyla, "Sev beni" derler, "sev beni, kimse benim gibi sevişemez, benim gibi öpüşemez kimse, kimin dudaklarında böyle karadut tadı var, kim bu kadar güzel kokuyor; ay ışığında çırılçıplak dolaşırım, yağmurlarda gülerim; dokun saçlarıma, hiç bu kadar parlağını gördün mü, seni öyle çok severim ki kimse benim gibi sevemez."
Kleopatra'dır onlar, Mara Hari'd,r, Messelina'dır, Hürrem Sultan'dır.
Muse'ler gibi her yolcuyu şarkılarıyla sarhoş eder, yolundan döndürürler; her gemi onların sesini dinleyebilmek için felaketlere uğramaya razı olur.
Her yerdedirler, her yanda; başınızı çevirdiğinizde bir ışık bulutunun içinden çıkıverirler.
Onlar göründüğü andan itibaren bütün duygular, bilinen ne kadar duygu varsa hepsi, saklandıkları köşelerden kuytulardan çıkarak size doğru çılgın bir koşu tutturur; hepsini tadarsınız, en yakıcı olanları, en baharatlıları, en lezzetlileri.
Ve onlar gözyaşı demektir.
Acı çektirir ve acı çekerler... - Geleceği merak ettiğim anları düşünüyorum da şimdi, hep yalnızdım o anlarda, gelecekle yalnızlık arasında bir bağ var gibi geliyor bana, insan yalnızken geleceği düşünüyor ve geleceği düşünmek insanı yalnızlaştırıyor.