- Bir bisküvi kokusuyla başlayan on altı ciltlik eserini bitirdiği zaman elli yedi yaşındaydı ve yanından hiç ayrılmayan hizmetçisine, "artık ölebilirim Celestine," demişti, "kitabımı bitirdim." Bunu dedikten iki ay sonra da öldü.
Ölürken, "Daha yazacaklarımı yazamadım." diyen Dostoyevski'nin aksine, "Kitabımı bitirdim, artık ölebilirim." diyen Proust, geçmişe kokulardan gidildiğini anlattı bize. - Acının yolu ise Mors alfabesi gibidir. Uzun bir çizgi, acı; küçük bir nokta, mutluluk; uzun bir çizgi, acı; küçük bir nokta, mutluluk; uzun bir çizgi, acı; küçük bir nokta, mutluluk. Acılar sarsıcı ve uzun, mutluluklar çıldırtıcı ama kısadır. Her uzun acı, kısa bir mutlulukla ödüllendirilir. Her kısa mutluluk uzun bir acıyla cezalandırılır. Acıyı seçenler hiç sıkılmazlar ama acılarla mutlukların gitgelinde çalkalanıp dururlar, acı çizgilerinde mutluluk noktalarını bekler, mutluluk noktalarında şimdi bitecek diye endişelenirler.
- En büyük yaraları kendinizi savunduğunuzda alıyorsunuz, en büyük budaklıkları en akıllıca davrandığınızda yapıyorsunuz, en güçlü olmayı en çok korktuğunuzda istiyorsunuz ve mutluluk hep uzaklarda kalıyor.
- İnsanların yaşadığı "beşinci mevsimdir" aşk; ısısı, ışığı, görüntüsü, algılaması, kokusu, tadı, dokunuşu diğer "dört mevsimde" yaşanılanların hepsinden değişiktir, ne güneş bildiğiniz güneştir, ne insanlar bildiğiniz insanlar, ne de siz bildiğiniz sizsinizdir.
- En değerli pulların yanlış basılmış hatalı pullar olması gibi en sevilen insanlar da aslında hatalı olanlar mı?
- Ve hatıralar çoğaldıkça ben eksilirim.
- kırılgan bir köprüden sana doğru yürüyorum. Sana ulaşamazsam, sesim ve kelimelerim sana değmezse ve sen bana bir daha dokunmazsan, işte o zaman, korkarım sonsuz ve sensiz bir boşluğa yapayalnız düşeceğim.
Beni tut, beni her şeye rağmen tut. - Kadınları ve hüznü eylülde çok severim. Keman konçertolarını, akşam saatlerinde bir ışık yangını içinde kıpkızıl tüten yalnız ağaçları, ürkek tebessümleri ve edepsiz kahkaları severim. Lacivert bir deniz benim ellerimde oynaşır.
Sahiller, yaşlı bir kadın gibi kendine terk edilir.
Şarkılar, incecik bürümcükten acılar vaat eder her dinleyene.
Bitenin, başlayana dokunduğu yerdir eylül... Onun için yanık yanık tütsü kokar, onun için değdiği yeri kanatır.
Eylülde aşk, eylülde acı, eylülde yalnızlık zordur, eylülde her şey zordur, ben eylülü onun için severim. - Ölüm gecenin içinden geçiyor, karanlık taşra kentlerinin terk edilmiş sokaklarından dağlara doğru yürüyor.
Kuşatılıyoruz ve kuşatıldığımızı hissediyorum.
Boğuk sesli bir kadın gecenin şarkılarını söylüyor.
Eski tahta masanın üstüne kazınıyor Eluard'ın şiiri.
"Kapılar tutulmuş neyulersin
Neylersin içerde kalmışız
Yollar kesilmiş
Şehir yenilmiş neylersin
Açlıktır başlamış
Elde silah kalmamış neylersin
Neylersin karanlık da bastırmış
Sevişmezsin de neylersin." - Cinayetlerinizden hoşlanmam, cinayetleri sevmediğimden değil, aşklarınızdan hoşlanmam aşka karşı olduğumdan değil, barışlarınızdan hoşlanmam barıştan tat almadığım için değil... Cinayetlerinizi zekâsızca işlediğiniz, aşklarınızı sevgisizce yaşadığınız, barışlarınızı sinsice kurduğunuz, bütün cinayetlerinizi, aşklarınızı, barışlarınızı içine girdiğiniz sürülerin onayına sunduğunuz, hayatın bütün cephelerinden müziği, şiiri, manayı boşalttığınız için cinayetlerinizde, aşklarınızda ve barışlarınızda yokum...