Pautus'un hikâyesini bir kere daha hatırlamak zorunda kalıyoruz. Romalı bir komutandı Pautus, bir ayaklanma düzenledi. Yakalandı. İdama mahkûm oldu. Soylu olduğu için Roma geleneklerine göre kendi hayatını kendi elleriyle alma hakkı tanındı; bir odaya sokup yanına bir hançer bıraktılar. Annesi, babası, karısı, yakınları, dostları kapıda yere yıkılan vücudun düşüşünü duymak için kederle bekliyor ama kendini bıçaklayan Pautus'un düşen vücudunun sesi yerine bir türlü kendini öldüremeyen adamın ayak seslerini duyuyorlardı. Sessiz bir utanç hepsini sarmıştı. Sonunda bu utanca dayanamayan karısı hiç kimseye bir şey söylemeden kapıyı açıp içeri girdi, masanın üstünde duran hançeri alıp kendi karnına sapladı, sonra çıkardığı hançeri kocasına uzattı. ? Pautus, bak acımıyor. Pautus'lara bir kadın gerekiyor, cesur bir kadın, onların dokunmaya korktuğu hançeri alıp karnına saplayacak bir kadın. 'Bak acımıyor' diyecek bir kadın.
Diğer Ahmet Altan Sözleri ve Alıntıları
- Yalnızım.
Kendimi yalnız hissediyorum ki, bu yalnızlıktan da kötü. - İstediğiniz, sizden başka türlü yaratılmış olanların zaaflarını bulmak, kanatlarının arasına yerleştirilmiş kamburları saymak, sonra da sanki kanatları yokmuş gibi onların yalnızca kamburlarını söylemek: "Bak işte kamburları var."
- Bazı yazarları özler insan, onların anlattıklarını, anlatma biçimlerini, kullandıkları dili, yalnızca onlara ait olan sözcük evliliklerini, onların yarattığı ve okurken bir parçası haline geldiğiniz dünyayı, o dünyanın kokularını, seslerini, renklerini özler.
- Ve bir insanın birini hem sevip hem de ona düşmanlık duyması kadar taşınması zor bir duygu ikiliği, inanın az bulunur.
- Hakiki aşk kılıç yarası gibidir, yara kapansa da izi kalır...
- En korkunç gerçekler söylemeye değmeyecek kadar basit olan, bildik gerçeklerdir.
- Kitapların da kendi mucizesi vardı. Yazanla okuyan arasında çok kuvvetli bir bağ oluşturabiliyordu...
- ... Onun her yıl derslerine, ''Tarih bir yalandır, beyler'' diye başlaması ünlüydü.
''Tarihi iktidar sahipleri yazar ve bir katil gibi gerçeğin bütün ipuçlarını saklamaya uğraşırlar. Tarihçiler ise cinayeti aydınlatıp, gerçeği ortaya çıkarmakla yükümlüdürler. - Onlar her şeyleriyle vaatkâr ve çekicidir; bakışlarıyla, kokularıyla, duruşlarıyla, "Sev beni" derler, "sev beni, kimse benim gibi sevişemez, benim gibi öpüşemez kimse, kimin dudaklarında böyle karadut tadı var, kim bu kadar güzel kokuyor; ay ışığında çırılçıplak dolaşırım, yağmurlarda gülerim; dokun saçlarıma, hiç bu kadar parlağını gördün mü, seni öyle çok severim ki kimse benim gibi sevemez."
Kleopatra'dır onlar, Mara Hari'd,r, Messelina'dır, Hürrem Sultan'dır.
Muse'ler gibi her yolcuyu şarkılarıyla sarhoş eder, yolundan döndürürler; her gemi onların sesini dinleyebilmek için felaketlere uğramaya razı olur.
Her yerdedirler, her yanda; başınızı çevirdiğinizde bir ışık bulutunun içinden çıkıverirler.
Onlar göründüğü andan itibaren bütün duygular, bilinen ne kadar duygu varsa hepsi, saklandıkları köşelerden kuytulardan çıkarak size doğru çılgın bir koşu tutturur; hepsini tadarsınız, en yakıcı olanları, en baharatlıları, en lezzetlileri.
Ve onlar gözyaşı demektir.
Acı çektirir ve acı çekerler... - Geleceği merak ettiğim anları düşünüyorum da şimdi, hep yalnızdım o anlarda, gelecekle yalnızlık arasında bir bağ var gibi geliyor bana, insan yalnızken geleceği düşünüyor ve geleceği düşünmek insanı yalnızlaştırıyor.