- İki genci mutlu eden muhabbettir.
- Çocuklar istedikleri bir şeyi yaptırmak için kime nasıl davranılacağını, neyi kime soracaklarını bilirler.
- Hiç ağlama emi? Gülerken senin kadar güzel, ağlarken de senin kadar çirkin bir çocuk görmedim ben, dedi.
- Ne yamansınız dökme kalıplarınızla; bir şeyi onlara uydurmadan rahat edemezsiniz.
- Sedirden inerken ayak tırnaklarını gördü: Büyümüş. Işığı yakıp küçük bir makasla tırnaklarını kesti. Kırpıntıları küllüğe attı. Tıraş oldu. Iste insanoğlunun bir yığın süfli işi vardı.
- Sizi bekleyenler vardır. Rahatsınız. Hem ne kolay rahatlıyorsunuz. İçiniz de boşluklar yok. Neden bende sizin gibi olamıyorum. Bir ben miyim düşünen. Bir ben miyim yalnız...
- Sustu.Konuşmak gereksizdi.Bundan sonra ondan kimseye söz etmeyecekti.Biliyordu,anlamazlardı.
- Insanlar haksızken daha çok bagırırlar.
- Belki bütün sıkıntıların sebebi bu. Belki paranın kendisi değil de, sayısı önemlidir. Insanların yaşamasında önemli olan ayrıntılar değil mi? Ayrıntısız yaşayan yalnız bitkiler. Azotlu, sulu, klorofilli, güneş ışıklı bir yaşama. Biraz da hayvanlar. At, aşacağı kısrak topalmış,kemikliymiş aldırmaz. Genede yem yediği ahırın, çifte koşuldugu tarlanın yolunu ayırır. Köpekler, görmeye alışmadıkları bir çeşit giysi giymiş insanlara havlarlar. Ya insanlar? Onların yaşamasında her şey ayrıntı. Önemli olan yemek değil, yenecek yemeğin çeşididir; giysi değil, giysinin çeşidi; ayakkabının çeşidi. Günlerin adı bile.Belli günlerde belli yaşamaları vardır. Pazar günleri pazarlık yaşamalarını kuşanırlar, carsambaları çarşambalık! Hep ayrıntılar! Paranın sayısı gibi.
- Tatlı bir kazaydı bu ; ama insanın ölmesi nasıl da kolaydı...