- Önceki gün sabah kahvesine gelen Kübra abaya kocasının aşırı istekliliğinden yakındığından kadın "Eeee kolay değil kızım, genç kocaya vardın, ister elbet. Ama bi yolu var onu yatıştırmanın: Bırak istediği kadar yapsın. yanından çekildi mi bi kere daha olsun falan deyip sen isteyeceksin. Birkaç gece böyle fazladan yaptı mı bıkkınlık gelir, fazla üstüne düşmez" demişti.
- -Adınız Güler, değil mi?
-Ben daha sizinkini bilmiyorum.
-Öğreneceksiniz. Bence insanın adı onunla en az ilgili olan yanıdır. Doğar doğmaz, o bilmeden başkaları veriyor. Ama yapışıp kalıyor ona. Onsuz olamıyor. (Sustu. Bir sigara yaktı.) Bakın, şimdi adımdan daha önemli bir şey biliyorsunuz:Sigara içtiğimi. İşte bir başkası: Bütün bu "siz"ler, "iz"ler, "uz"lardan sıkılırım ben. Yapmacık, fazlalık gibi gelirler bana. İkinci konuşmamda 'sen' diyemeyeceğim biriyle bir daha konuşmam. - Kapının üstündeki kemerde koyu yeşil üstüne ak yazılı büyük teneke levha: Anayurt Oteli. (Düşman elindeyken belirli bir direnme gostermemiş kasaba ya da kentlerde kurtuluşun ilk yıllarındaki utançlı yurtseverlik coşkusunun etkisi belki.)
- İki çeşit içen vardır.Biri, benim gibi, kurtuluşu içkiden beklemenin utancıyla içer.Birde şu çevrendekilere bak.Bunlar neden içiyorlar? Toplum içinde yaşamanın baskısını, yükünü hafifletmek için.Çekinmeden bağırmak, yüksek sesle gülmek için.Dışarıda bağırmak, kahkaha atmak yasaktır.Sokakta hiç gülmemek için burda gülerler.Böylesi az içer.Ya ben? İçiyorum da kurtulabiliyor muyum? Belki yalnız baş ağrısından.....
- Kadınların neden evlendiklerini anlıyorum: Yalnız kalabilmek için.
- "Çevresine bakındı. Yoktu. Oturma odasını da aradı. Orada da yoktu. Bunca lüzumsuz eşya vardı da, neden en gereken, bir sigara küllüğü yoktu. Kadınlar da böyleydi. Dünyada gereğinden çok kadın vardı ama, yalnız bir teki yoktu. "
- "İnsanlar yalan söyledikleri zaman dinlemeyi severim. Olmak istedikleri, olamadıkları "kişi" yi anlatırlar."
- "Herkes onun gibi değil miydi?En az umutlanmaları gerektiği zamanlar en çok umarlardı."
- -Ya içmediğim zamanlar?
- O zaman ararım.
- Hep arayacaksın sen. Ya resim, ya kitap...
- Tutamak sorunu. İnsanın bir tutamağı olmalı.
- Anlamadım.
- Tutamak sorunu dedim. Dünyada hepimiz sallantılı, korkuluksuz bir köprüde yürür gibiyiz. Tutunacak bir şey olmadı mı insan yuvarlanır. Tramvaydaki tutamaklar gibi. Uzanır tutunurlar. Kim zenginliğine tutunur; kimi müdürlüğüne; kimi işine; sanatına. Çocuklarına tutunanlar vardır. Herkes kendi tutmağının en iyi, en yüksek olduğuna inanır. Gülünçlüğünü fark etmez. Kağızman köylerinden birinde bir çift öküzüne tutunan bir adam tanıdım. Öküzleri besiliydi , pırıl pırıldı. Herkesin, "- Veli ağanın öküzleri gibi öküz, yoktur, " demesini isterdi. Daha gülünçleri de vardır. Ben, toplumdaki değerlerin ikiyüzlülüğünü, sahteliğini, gülünçlüğünü göreli beri, gülünç olmayan tek tutamağı arıyorum: Gerçek sevgiyi! Bir kadın. Birbirimize yeteceğimizi, benimle birlik düşünen, duyan, seven bir kadın! - "Sevilende bizimle ortak duygular vardır sanırız. "