- "Doğru, hep başkayız. Ayak bastığımız her yer dünyanın merkezi oluyor. Her şey bizim çevremizde dönüyor..."
- Yarına çabuk varmanın en kısa yolu uyumaktı.
- -Neden bu kadar kötümsersin? -Sen neden değilsin? Çevrene bakmıyor musun?En mutlu görünenlerine bile? Bütün bunlar üç oda, bir mutfak, iki çocuk düşü ile başlıyor. Sonra? Haydi bayanlar, baylar! Bu fırsatı kaçırmayın. Siz de girin, siz de görün. Üç perdelik dram. Birinci kısım:Dağlar dümdüz. İkinci kısım: Ne çok tepe! Üçüncü kısım:Ova batak. Bugünlük bu kadar baylar. İyi geceler. Yarın gene bekleriz.
- Yoksa her şey ben olmadığım zaman, benim olmadığım yerlerde mi oluyordu?
- "Birden sokakları dolduran kalabalıkta o'nun da olabileceği aklıma geldi, içimdeki sıkıntı eridi."
- Sokak kapısı açılıp kapandı. Eğildim baktım annem. Kim bilir hangi kocakarıya gidiyor? Yakınacak benden, içini dökecek, rahatlayacak. Bense hep burada kalacağım, kendi kendimle. İnsan kendine acır mı? Ben acıyorum.
- Çoktandır deniz üstünde taş sektiriyordum. Yuvarlaklar üç kere sekiyordu, yassılar beş kere en çok. Altı sekse biri, bırakacaktım. Kolum ağrımıştı.
- Cadde kalabalık gibi geldi bana. İnsanların birbirine benzerlikleri, tümünün iki ayaklı oluşu şaşılacak şeydi.
- Dişinin ağrısı azalır gibi oldu. Cebindeki tomarı yokladı. Oradaydı. Rahatlık verici; sevmediği, alışamadığı işinden onu kurtaracak, bu toplumda kişinin özgür kalabilmesi için tek araç olarak düşündüğü paraydı bu. Yağlımsıymış, olsun. Temizi yağlısından değerli değildi onun. Yapacak tek şey onunla birlik buradan kaçabilmekti.
- Sıkıştık mı yalnızlığımız daha koyulaşıyor.