- "Birden kaldırımlardan taşan kalabalıkta onun da olabileceği aklıma geldi. İçimdeki sıkıntı eridi."
- "Sevilende bizimle ortak duygular vardır sanırız. "
- "-Sizin başka işiniz yok mu? +Hayır.Aylakım ben."
- "Londralı kasapla İstanbullu kasap dünyaya aynı gözlerle bakarlar."
- Herkesin bir işi oluşu ne tuhaftı. Daha tuhafı önünden bir geçen bir daha geçmiyordu.
- iki saat sonra kalabalığın içinde,sinemadan bir dar sokağa çıkan sanki başka birisiydi.Düşünüyordu:"Çağımızda geçmiş yüzyılların bilmediği,kısa ömürlü bir yaratık yaşıyor.Sinemadan çıkmıi insan.Gördüğü film ona birşeyler yapmış.Salt çıkarını düşünen kişi değil.İnsanlarla barışık.Onun büyük işler yapılacağı umulur.Ama beş-on dakikada ölüyor.Sokak sinemadan çıkmayanlarla dolu;asık yüzleri,kayıtsızlıkları,sinsi yürüyüşleriyle onu aralarına alıyorlar,eritiyorlar."Saatine baktı:Dört buçuğa beş vardı "Eve gidip okusam."Durağa yürüdü."Bunları kurtarmanın yolunu biliyorum.Kocaman sinemalar yapmalı.Bir gün dünyada yaşayanlar tümünü sokmalı bunlara.İyi bir film görsünler.Sokağa hep birden çıksınlar..."Kafasından geçene güldü.Duraktakiler dönüp baktılar.Kadının biri kaşlarını çattı.Sokakta kendi kendine sesli gülünemeyeceğini bilmeyen yoktu."Ne adamlar be.Güldüysem güldüm ,size ne?"Duramadı orda,yürüdü.Eve gitmeyecek.içindeki 'sinemadan çıkmış kişi'yi öldürdüler.Sağ kalan sıkıntılı,kızgın.Hep ölçülü-biçimli mi davranmak gerek?Kim demiş?Başkaları onu eve gidecek sanırken o gidip bir meyhaneye içecek.Yolun çivisiz yerinden karşıya geçti.Kayıp giden otomobiller duraksadılar.Bir şoför sövdü.O duymadı.
- Rahatsınız. Hem ne kolay rahatlıyorsunuz. İçinizde boşluklar yok. Neden ben de sizin gibi olamıyorum? Bir ben miyim düşünen? Bir ben miyim yalnız?
- Çağımızda geçmiş yüzyılların bilmediği, kısa ömürlü bir yaratık yaşıyor.Sinemadan çıkmış insan.Gördüğü film ona birşeyler yapmış.Salt çıkarını düşünen kişi değil.İnsanlarla barışık.Onun büyük işler yapacağı umulur.Ama beş on dakikada ölüyor.Sokak sinemadan çıkmayanlarla dolu; asık yüzleri, kayıtsızlıkları, sinsi yürüyüşleriyle onu aralarına alıyorlar, eritiyorlar
- Dünyanın şakırtılı yıkanışına karışmanın sevinci içinde yavaş yürüyordu. Savrulan iri damlalar yüzüne çarptıkça daha istiyordu. Bu yürek büyütücü sevinç var olmanın, yaşamanın sevinciydi; biliyordu.
- -Anlamadım, dedim
-Kuyara ile Adako dedi
-Ne o? Bir ilkçağ trajedisinin adı mı?
Paleti bırakıp gittim yanına oturdum.
-Bütün çağların trajedisi bu. Ku-ya-ra; 'Kumda yatma rahatlığı.'
A-da-ko;'Ağaç dalı kompleksi.' Şimdi kumda yattığım için kuyara diyorum. Daha da genişletilebilir. Kuyara alışılmış tatların sürüp gitmesindeki rahatlıktır. Düşünmeden uyuyuvermek. Biteviye geçen günlerin kolaylığı. Ya adako? Ağaç dalındaki gövdeden ayrılma eğilimini fark ettin mi bilmem? Hep öteye öteye uzar. Gövdenin toprağa kök salmış rahatlığından bir kaçıştır bu. Özgürlüğe susamışlıktır. Buna ben 'ağaç dalı kompleksi' diyorum. Genç hastalığıdır. Çoğunlukla Kuyara dişidir, Adako erkek. Pek seyrek cins değiştirdikleri de olur.Ağaç dalı kompleksine tutulmuş kişi tedirgindir. İnsanların ağaç dallarını budayıp gövdeye yaklaştırdıkları gibi, yakınları onun içindeki bu Adako'yu da budarlar. Onu gövdeden ayırmamak için ellerinden geleni yaparlar. Kimi insana ne yapılsa yararı olmaz. Asi daldır o. Ayrılır. Balta işlemez ona.
Sustu iki sigara yakıp birini bana verdi.