- "..Fakat sonra bir 'Romeo ve Juliet' yapmışlar ki bunu yasaklamak gerekir, sanat adına yasaklamak gerekir! Shakespear'in kutsal dizeleri, o dizeler kulağa nasıl geliyordu biliyor musunuz, soba borusu gıcırdar gibi, nasıl allanıp pullanıp rezil edilmişlerdi! Eğer beni davet eden Kont'un hatırı olmasaydı fırlayıp giderdim. Saf altından böylesi bir çamur elde etmek nasıl bir şeydir! Nasıl bir çağda yaşıyoruz!" Bira bardağını kavradı, sıkı bir yudum aldı ve öyle bir şiddetle yerine bıraktı ki masa çatırdadı. Sesi artık iyice yükselmişti, neredeyse bağırıyordu. " Günümüzün oyuncuları böyle bir şeyi kabul edebiliyorlar işte! Para için, şu lanet olası para için Shakespeare'in dizelerini makinelerin içine tükürüp sanatı kepaze ediyorlar. Sokakta karşıma çıkacak her fahişe onlardan daha değerlidir! Onlara bu maymunlara duyduğumdan daha fazla saygım var. Kalkmış bir de o tüysüz suratlarını metrelerce büyüklükteki afişlere bastırıyor ve sanatı katlederek milyonlar kırıyorlar! Bunlar halkı eğitip gençlere bir şeyler öğretecek yerde yaşayan sözcükleri sakatlıyorlar, Shakespear!ın dizelerini megafondan haykırıyorlar. Schiller tiyatroyu bir ahlak kurumu olarak nitelemişti, böyle bir şey kalmadı artık. Günümüzde paradan, o lanet olası paradan başka bir şey geçerli değil, bir de yapabildiğiniz kadar reklam. Bunu yapamayan yok olup gidiyor. Ama yok olmak daha iyi, bu kahrolası Hollywood'a kendini satan herkes darağacına layık bence! Darağacına diyorum, darağacına!"
- "İnsana mutluluk kadar sağlık katan bir şey yoktur ve en büyük mutluluk da bir başka insanı mutlu etmektir."
- Gerçi anılara inanmam ben. Yaşanmış, bizi terk edip gittiği o anın içindr yaşanmış, bitmiştir.
- İnsana mutluluk kadar sağlık katan bir şey yoktur ve en büyük mutluluk da bir başka insanı mutlu etmektir.
- Gece ve o bakış, kadın ve doğa, bunlar birdi, bütündü ve içlerinde yitip gitmek çok hoştu.
- Bir insan kendini ne kadar sınırlarsa, öte yandan sonsuza o kadar yakın olur; işte böyle görünüşte dünyadan kopuk yaşayanlar, özel yapıları içinde karınca gibi, dünyanın tuhaf ve eşi benzeri olmayan bir maketini kurarlar.
- Göz, kulak, bütün duyular sabahtan geceye, geceden sabaha kadar en ufak bir besin almıyordu, insan kendi kendisiyle, kendi bedeniyle ve masa, yatak, pencere, leğen gibi dört beş dilsiz nesneyle çaresizlik içinde tek başına kalıyordu; suskunluğun siyah okyanusundaki cam fanuslu bir dalgıç gibi yaşıyordu insan, kendisini dış dünyaya bağlayan halatın kopmuş olduğunu ve o sessiz derinlikten hiçbir zaman yukarı çekilemeyeceğini anımsayan bir dalgıç gibi hatta...
- Büyük dehalar düzeni, daha küçükler ise insani olanı kurar.
- İçlerinden bir düzinesine bakin; yalnızca birine bakarsanız zavallı, acınası görünür, ancak bir bütün olarak bakarsanız olağan üstü bir güç haline gelirler; geleceği şekillendirirler, onlar geleceğin temelidir. İnsan gözleriyle, duyularıyla ve hisleriyle algılamadan yalnızca görünenin, ilk bakışta fark edilenin ötesine baktığında hemen doğru olarak fark edilir bu. Çünkü nasıl ve nereden bakıldığı önemlidir. İnsan zavallı bir öğretmen olsada.
- Oradalar işte, tanınmayanlar. Bunlar bizleriz işte - yeryüzüne yayılmış sayısız varlık, basit, sakin hayatımız dışında hiçbir şey istemeyen bizler şurada, burada ve her yerde.