- .. bu kitapla cehennemime geri dönmek ne olağanüstü bir andı, en sonunda yalnızdım, ama hiç de yalnız sayılmazdım!
- Acımak iki yanı keskin bıçak gibidir, kullanmayı bilmeyen, elini özellikle kalbini ondan uzak tutmalıdır. Tıpkı morfin gibi acıma duygusu da hasta için başlangıçta bir nimet, bir ilaç, bir devadır ama dozunu ayarlamayı ve azaltmayı bilmediğimiz zaman öldürücü bir zehir olabilir.
- Mutsuzluk insanı kırılgan, sürekli ızdırap ise dar kafalı yapar...
- İnsanın elinde kalan tek hak, canı istediği biçimde gebermektir... Bunun için de yabancıların yardımına ihtiyaç duymamaktır.
- ...bir saniyelik yaşamanın bedelinin ölüm olması, hiç de fazla sayılmazdı.
- "İnsanın gerçekten hissettiği bir yakınlık duygusu, istediği zaman prize sokacağı yahut çıkaracağı bir elektrik kontağı değildir ve başka birinin kaderiyle ilgilenmek, özgürlüğümüzün bir parçasını da elimizden alır."
- Bize hiçbir şey yapmadılar, bizi tümüyle hiçliğin içine yerleştirdiler.Çünkü bilindiği gibi yeryüzünde hiçbir şey insan ruhuna hiçlik kadar baskı yapmaz.
- Hedefi yoktur onun, bir şehre, bir ülkeye, bir amaca göz kırpmaz; yalnızca gerilmiş yaydan fırlar gider, kendinden uzaklaşır. Kendinden kaçmak istemektedir, içindeki bir şeyleri kuvvetlice aşmak istemektedir, şehirleri ateşli bir hastanın yastıkları gibi değiştirmiştir. Her yerde serinleme arar, şifa umar: ama kaderin kovaladığı adamın ocağı tütmez, başını sokacağı yer yoktur. Rimbaud ülkeler kat etmemiş midir, Nietzche de yer üstüne yer değiştirmemiş midir, ve Beethoven evden eve gezmemiş midir, Lenau kıtadan kıtaya savrulmamış mıdır? Bunların hepsinde o korkunç kırbaç, hayat huzursuzluğu, varlığın trajik unsuru içlerindedir. Hepsi de bilinmeyen bir gücün sürgünleridir, o güçten asla kaçmamaya hükmederler, çünkü onları kovalayan şey, kendi kanlarında dolaşmaktadır hararetle, kendi alınlarında başına buyruk barınmaktadır. İçlerindeki düşmanı, yani efendilerini ve kaderlerini yok etmek için, kendilerini yok etmek zorundadırlar.
- Kleist, nereye kovalandığını bilir. Bunu daha başından beri bilir ? uçuruma! Yalnız şunu bilmez her zaman, uçurumdan kaçmakta mıdır yoksa ona koşmakta mıdır? Bazen elleri büsbütün kasılmış, hayata uzanır gibidir, düşerken tutması gereken son toprak parçasına iyice yapışmışçasına. Sonra derine doğru o muazzam çekişe karşı tutunacak şey arar; kız kardeşine, kadınlara, dostlarına bağlanmaya uğraşır ki onu tutsunlar...
- Gözlerimiz Kleist'in hangi eserine, hangi kişilik açıklamasına gitse, tutkuların bir cehennemi karşımıza çıkar. O nefret doluydu, hınç dolu, hatta bastırılmış saldırgan sinirlilik dolu; ve bu hayal kırıklığına uğramış iktidar hırsının; onun içinde ne kadar korkunç kaynadığını, vahşi hayvanın o ezici yumruktan kurtulduğu ve en güçlülere, bir Goethe'ye, ya da Napolyon'a seslendiği yerde sezer insan.