- " Senden uzaktayken mutlu, halimden memnun yaşamak istemiyordum, kendi kendimi acılardan ve yalnızlıktan oluşma, karanlık bir dünyaya gömmüştüm."
- " Senden uzaktayken mutlu, halimden memnun yaşamak istemiyordum, kendi kendimi acılardan ve yalnızlıktan oluşma, karanlık bir dünyaya gömmüştüm."
- Böyle sıradan bir insanın yaşamında, nadir ve özenle yetiştirilmiş bir bahçe çiçeğinin, normalde tozlu ayakların bütün tohumları çiğneyip ezdiği bir kaldırım kenarında açıvermesi gibi aniden bir düş uyandı. Bu sade bir insanın esrimesiydi, soğuk ve tekdüze bir hayatın içinde büyüleyici ve uyuşturucu bir düştü. Böyle insanların düşleri, karinaları ani bir çarpmayla bilinmeyen bir sahile vurana kadar, dalgalanan bir haz içinde pırıltılı sakin sularda başıboş dolaşan küreksiz kayıklar gibidir. 3
- Öyle kişilikler vardır ki, bütün büyük olaylar ve olağanüstü yaşantılar onlarda ruhun genelde sarsılmasının yanı sıra gizli bir kederin ve derin bir melankolinin ilk boğuk seslerinin serbest kalmasına yol açarlar ve bu sesler öylesine yükselir, öylesine baskın çıkar ki, diğer bütün ruh halleri onların içinde çözülür gider. 38
- Bir yüreği derinden sarsmak için, kader her zaman sıkı bir hazırlığa ve şiddetli bir darbe indirmeye gereksinim duymaz; onun dizginsiz biçim verme arzusunu asıl kışkırtan, sudan bir sebeple yıkım yaratmaktır. Biz insanlar, bu ilk hafif dokunuşa kendi kısıtlı lisanımızla sebep deriz ve önemsiz bir sebebi çoğu kez şaşkınlık içinde, yol açtığı muazzam sonuçlarla karşılaştırırız; fakat bir hastalığın teşhisin konmasından çok önce başlaması gibi, bir insanın kaderi de aynı şekilde, olaylar belirginleşip görülür hale gelmeden önce işlemeye başlar. Kader her zaman, bir insanın bedenine dıştan dokunmadan çok önce zihninde de, bedeninde de, içten içe yönetimi ele almış olur. Kendinde olup biteni fark etmek demek, artık kendini savunmaya geçmek demektir ve çoğunlukla boşa giden bir çabadır bu. 131
- Yaşamın içine girilmeden filolojik kavrayış gelişmez, değerleri anlaşılmadan sözcüklerin gramer yapısı önemsizdir ve siz gençler fethetmek istediğiniz bir ülkeyi, bir dili önce en yüce güzelliğiyle, gençliğin en güçlü haliyle ve çoşkusunun en taşkın seviyesinde görmelisiniz. Dili önce şairlerden, onu yaratan ve tamamlayanlardan dinlemelisiniz, şiiri bir kez, biz daha onu otopsiye almadan henüz soluk alırken ve sıcakken yüreğinizde hissetmelisiniz. İşte bu yüzden ben hep tanrılarla başlarım, çünkü İngiltere Elizabeth'tir, Shakespeare'dir, Shakespeare'nin karakterini taşıyan yapıtlardır, sonsuzluğa yapılan bu cesur ve özgün sıçrayışın öncesinde her şey hazırlıktır, sonrasında her şey ise beceriksizce bir taklittir -oysa burada, hissetmelisiniz siz gençler, gençlik en canlı haliyle buradadır. Her olgu, her insan daima en yanıp tutuştuğu anda tanınır. Çünkü bütün ruh kandan, bütün fikirler tutkudan, bütün tutkular çoşkudan doğar-işte bu yüzden gençler, sizi başka herkesten önce Shakespeare ve çağdaşları gerçek anlamda genç kılacaklardır! Önce coşku gelir, ancak ondan sonra emek; önce o gelir, olağanüstü ve yüce Shakespeare, dünyanın en muhteşem dersi gelir, ancak ondan sonra sözcüklerin incelenmesine geçilebilir! 181-182
- Ama bir kadının hisleri ,kelimeler ve bilinç olmadan da her şeyin farkındadır.
- "O zaman ruhumdaki taş yuvarlanıp düşer ve tüm gücüyle geçmişin üzerine yığılarak anıların bir daha anıların ayağa kalkmasını engeller."
- "Siyah olan ben, beyaz olan ben'in yapacağı her hamleyi heyecanla bekliyordu. Bir tanesi bir yanlış yapınca öteki ben sevinçten havalara uçuyor ve aynı anda da kendi beceriksizliğine kızıyordu."
- ona rastlayanların çoğu onu fark etmiyordu, ya da onun uzağından geçiyordu, bir çeşit korku ve utanma duygusuyla. onu tanıyanlar, onu seviyordu ve onu sevenler tutkuyla seviyordu: ama onun yanındayken soğuk, gizli bir korku, sevenlerin de ruhlarını yakıyor, kalplerini ve ellerini tutsak ediyordu. bu kapalı adam kendini kime açarsa ona bütün derinliğini gösteriyordu. ama herkes hemen hissediyordu ki bu derinlik bir uçurumdu. yanındayken kimse kendini rahat hissetmez ama yine de en yakınlarını büyülemişcesine kendine çeker. onu tanıyanlardan hiçbiri onu terk etmez, ama yanında kalmaya kimse dayanamaz. havasının baskısı, tutkusunun aşırı ısısı, isteklerinin aşırılığı (hemen hemen herkesten birlikte ölüm istemiştir.) ikinci bir insanın bunları kaldıramayacağı kadar ağırdır. herkes ona gitmek ister, herkes onun kaderinden ürkerek çekinir, herkes hisseder ki ölümden ve batıştan bir ramak uzaktadır. onu tanıyanlar ise, onu yiyip bitiren karanlık ateşten ürker ve korkarlar. bu yüzden kimse ona dokunamaz ve koruyamaz; bazılarına fazla soğuk, bazılarına sıcaktır. ona yalnız kaderi sadık kalır. kendi de bilir ki bir keresinde dediği gibi "benimle düşüp kalkmak tehlikelidir." bu yüzden kendinden geri çekilen kimseden yakınmaz; ona yakın olan kim varsa, onun ateşinde yanmıştır. kaderindeki tehlikeyi bilmektedir, içinin korkunç uzak etkisini; bu yüzdendir ki kendi kabuğuna gittikçe artan bir acıyla çekilir, tabiatın onu yarattığından daha da yalnızlaşır. iletişimsizliği gün geçtikçe şiddetlenir, gün geçtikçe ortalıktan kaybolur. ondan bir resim bile yok bizde; yalnızca o karanlık refakatçisini tanıyoruz: kaderini.