- Silah, fiziksel açıdan güçsüz olanların kendilerini güvende hissetmelerini sağlar.
- ''insan kendisini ne kadar sınırlarsa o kadar yakınlaşır sonsuzluğa; bilhassa da dünyaya sırt çevirmiş gibi görünen insanlar, kendilerine has maddelerle termitler misali tuhaf ve kesinlikle eşsiz bir dünya maketi inşa ederler.''
- "...size tekrar ediyorum hanımefendi, diye fikrimi savunmayı sürdürdüm, bu durumda kimseyi yargılamak ve kınamak istemem. az önce biraz aşırıya kaçtığımı size rahatlıkla itiraf edebilirim; o zavallı bayan henriette bir kahraman değil elbette, serüven peşinde koşan biri de değil, bir büyük aşık ise hiç değil. cesaretle arzusunun peşine takıldığı için ona bir ölçüde saygı duyuyorum, ancak bugün olmasa bile yarın kesinlikle çok mutsuz olacağı için onun adına üzülüyorum. kendisini tanıdığım kadarıyla sıradan, zayıf bir kadınmış gibi geliyor bana. yaptığı belki aptalca, fazlasıyla acele etmiş olduğu da kuşku götürmez, ama asla alçak ve adi biri değil, bu zavallı ve mutsuz kadını küçümseme hakkını kendinde gören herkese her zaman karşı çıkarım."
- Bir tutkunun güzelliği ve anlamı ancak aradan belli bir zaman geçtikten sonra yaratıcı bir şekilde açıklanabilir. ?Tutkunun şiddetli heyecanları içerisinde bulunan bir insan, ince ayrımları fark edemez?, duygusunun kaynağını ve sınırlarını bilemez. Coşkularını belki de taşkın bir lirizmle anlatabilir, ama onları açık ve seçik bir şekilde yorumlamak ve açıklamak gelmez elinden. Gerçek bir tahlil, tutkuyu aşmış olmayı gerektirir.
- Parma Manastırı?ında Waterlo Savaşı ile ilgili olarak anlattığı şeyler, aslında Stenhal?ın İtalya?da geçen gençlik yıllarının dahice bir özetinden başka bir şey değildir. Standhal?ın Julien?i olmasaydı Dostoyevski?nin Raskolnikov?u olamazdı; Waterloo Savaşıyla iligili olarak anlattığı şeyler bu konuda klasik bir örnek ortaya koymuş olmasaydı, Tolstoy?un Borodino Savaşı hayal edilemezdi. Sözleri ve eserleriyle Nietzsche?ye bu derece derin bir düşünce sevinci vermiş olan pek az insan vardır. Stendhal?ın hayatı boyunca boş yere aradığı bu ?üstün varlıklar?, ?bu kardeş ruhlar? sonunda ona gelmişlerdir!
- Kalplerini denetlemeyi bilen, duygularını soğuk ve dikkatli bir şekilde gözden geçiren bu adamlar, sevdikleri zaman, içerisinde bulundukları atmosferin basıncını ölçerek, hiç durmadan kendilerine şunları sorarlar: ?Daha şimdiden aşık mı oldum ona? Onu hala seviyor muyum? Bu aşk bana nasıl bir duygu veriyor ve niçin daha fazlasını vermiyor? Sevgim gerçek mi yoksa zorlama mı? Sevgimin gerçek olduğuna kendimi inandırmaya mı çalışıyorum, kendi kendime bir komedimi oynuyorum?
- ?Önemli olan şey, bir insanın ulaştığı ahlaki kusursuzluk değil, buna nasıl ulaşmış olduğudur. ( Tolstoy - yaşlılık günlüğü ) Çağının ve ülkesinin en tantanalı, en debdebeli adamı olan Leon Nikolayeviç Tolstoy?un manevi hayatının hikâyesi de böyle başlar. O da dünyanın güçlü ve zengin kişilerinden biri olarak ?üst tabaka?ya kurulmuş, babadan kalan eski evinde rahatça yaşıyordu. Bedeni sağlık ve kuvvetle dolup taşıyordu. Onu seven bir genç kızla evlenmişti ve bu kız ona on çocuk vermişti. Tolstoy bir gün, bir mektubunda insanoğlunun söyleyebileceği en cüretli kelimeleri yazdı: ?Tam bir mutluluğa ulaşmış bulunuyorum.? Ama bir gece, birdenbire, bütün bunların anlamı ve değeri uçup gidiverdi. Bu çalışkan adam çalışmaktan nefret etti, karısına yabancılaştı, çocuklarına ilgi duymaz oldu. Geceleri karmakarışık bir hale gelmiş olan yatağından kalkıyor; durup dinlemeden, tıpkı bir hasta gibi, bir aşağı, bir yukarı dolaşıp duruyor; gündüzleri ise hiçbir şey yapmadan, ellerini bile kıpırdatmadan, gözlerini bir noktaya dikip, çalışma masasının başında öylece oturuyor.
- (Ölüm) Bir insanı bir kere gözlerini bu uçuruma dikti mi bir daha başka bir yöne çevirmez; bir karanlık çöker üzerine; hayatın ışığı ve renkleri artık onun için sönmüş demektir. Gülümsemesi ağzının kenarında donup kalır; parmaklarının ucundan ürperen kalbine varıncaya kadar soğur da içinde hissetmeden hiç bir şeye dokunamaz olur; bu hiçliği, bu yokluğu düşünmeden hiçbir şeye bakamaz. Daha bir dakika önce canlı ve uyanık bir halde bulunan duyguları için her şey solmuştur ve değerini yitirmişti, şan ve ün uçup giden bir dumandan başka bir şey değildir.
- Medusa: Yunan mitolojisine göre, Gorgon?lar adı verilen üç kız kardeşten en etkili olanının adı. Medusa, saçları yılanlardan oluşmuş, korkunç bakışlarıyla her şeyi taşa çeviren bir ifrittir. Tanrı Hermes?in bir bilgelik tanrıçası Athena?nın yardımıyla Perseus adlı kahraman tarafından başı kesilerek öldürülür. Perseus, göğü veya yeri göğü birbirinden ayıran direkleri omuzlarında taşıyan Atlas?ı Medusa?nın kesik başını ona göstererek taşlaştırıp koca bir dağ haline getirmiştir.
- Belki de yalnızca onun fark ettiği aşırılık yüzünden cinsel içgüdüsünden de nefret ediyor (ya da ürküyor). Böylece, kadına karşı, tek başına yaşayan keşişlerde rastlanan bir kin, sağlıklı bir adam için tabii olmayan bir kin duyuyor. Kadın, ona ?ancak annelik işlerine gömüldüğü ya da erdemli bir haldeyken veya yaşlanıp saygıdeğer bir kişi olduğu zaman zarasız ve tehlikesiz? görünüyor; yani ?hayatı boyunca bedenin büyük bir kusuru zaafı olarak gördüğü? bu şehveti aştığı zaman. Bu sözde Hıristiyan için, zoraki keşiş için, müzik gibi, kadın da kötülüğü simgeliyor; ona göre her ikisi de, uyandırdıkları şehvet duygusuyla , ?bizi cesaret, kararlılık, akıl ve adalet gibi doğuştan gelen niteliklerimizden? alıkoyuyorlar.