- ''Bize hiçbir şey yapmadılar, bizi tümüyle hiçliğin içine yerleştirdiler, çünkü bilindiği gibi yeryüzünde hiçbir şey, insan ruhuna hiçlik kadar baskı yapmaz."
- "Suskunluğun siyah okyanusundaki cam fanuslu bir dalgıç gibi yaşıyordu insan, kendisini dış dünyaya bağlayan halatın kopmuş olduğunu ve o sessiz derinlikten hiçbir zaman yukarı çekilmeyeceğini ayrımsayan bir dalgıç gibi hatta."
- "Bütün yontulmamış varlıklarda olduğu gibi onda da gülünç bir kendini beğenmişlik vardı."
- Bu kargaşanın biraz ötesinde, gezinti güvertesinde bir tanıdıkla laflıyordum ki, yanı başımızda iki ya da üç kez keskin bir flaş patladı; tam kalkıştan önce gazeteciler ünlü birini soru yağmuruna tutuyor ve fotoğraflarını çekiyordu anlaşılan. Arkadaşım o tarafa bakıp gülümsedi. ?Ender bulunan bir kuş düşmüş ağlarına, Czentovic.? Bu açıklamanın üzerine ona anlamaz gözlerle bakmış olmalıyım ki, ekledi: ?Mirko Czentovic, dünya satranç şampiyonu
- On dört yaşındayken bile, hesap yapması gerektiğinde parmaklarından yardım alıyordu ve bir kitap ya da gazete okumak, yetişme çağındaki bu çocuk için daha da çok çaba gerektiriyordu. Bu konuda Mirko?nun isteksiz ya da dik kafalı olduğu kesinlikle söylenemezdi. Ondan rica edilenleri karşı çıkmadan yapıyordu, su getiriyor, odun kırıyor, tarlada çalışıyor, mutfağı temizliyor ve insanları çileden çıkaran bir yavaşlıkla da olsa, verilen her görevi yerine getiriyordu, güvenilir bir çocuktu. Ama bu tuhaf oğlanda iyi yürekli papazın canını en çok sıkan şey, ilgisizliğiydi.
- ?Ne o, oyunu tamamlamak mı istiyorsun?? dedi alaycı bir sesle, uykulu çocuğun tahtadaki tek bir taşı bile doğru oynamayı beceremeyeceğinden son derece emindi. Oğlan çekinerek ona baktı, sonra başını salladı ve papazın yerine oturdu. On dört hamleden sonra jandarma çavuşu mat olmuştu ve yenilgisinin yanlışlıkla yaptığı dikkatsiz bir hamleden kaynaklanmadığını itiraf etmek zorunda kaldı. İkinci el de birinciden farklı olmadı. ?Vay canına!? diye şaşkınlıkla bağırdı papaz geri döndüğünde, iki bin yıl önce benzer bir mucizenin gerçekleştiğini, bir dilsizin birdenbire bilgelik dilini bulduğunu anlattı pek İncil okumayan jandarma çavuşuna.
- Zekâ düzeyi, hayal gücü ve ataklık açısından her biri ondan kat kat üstün olan en soğukkanlı şampiyonlar bile, onun kaya gibi dayanıklı aklı karşısında pes ediyorlardı, tıpkı hantal Kutusow karşısındaki Napoléon ve Fabius Cunctator karşısındaki Hannibal gibi; Livius?un yazdığına göre, Fabius çocukluğunda da buna benzer dikkat çekici hantallık ve zekâ geriliği belirtileri göstermiş.
- Bu oyuncuların orada oynadıkları şeyin, çaresizlik içinde aylarca kendime karşı oynamaya çalıştığım oyunun aynısı olduğunu anlamam için gerçekten de birkaç dakika geçmesi gerekti. O korkunç alıştırmalar sırasında başvurduğum şifreler, bu kemikten yapılmış taşların yerini tutan simgelerdi yalnızca; taşları tahtanın üzerinde oynatmanın imgelemimde yaptığım şeyin aynısı olduğunu anladığımda yaşadığım şaşkınlık, karmaşık yöntemlerle kâğıt üzerinde yeni bir gezegenin yerini hesaplayan ve sonra onu gerçekten gökyüzünde beyaz, parlak, maddesel bir yıldız olarak gören bir gökbilimcinin yaşadığı şaşkınlığa benziyordu belki de.
- Hayatım boyunca tek bir düşünceye saplanıp kalmış, monoman insanların her türü hep dikkatimi çekmiştir, çünkü bir insan kendini sınırladığı ölçüde sonsuzluğa da yaklaşmış demektir; özellikle dünyaya sırt çevirmiş gibi gözüken bu tür insanlar, özel malzemeleriyle kendilerine karıncalar gibi tuhaf ve gerçekten bir defaya özgü küçük bir dünya modeli inşa ederler.
- Bize hiçbir şey yapmadılar -sadece bizi en mutlak anlamdaki hiçliğin içerisine yerleştirdiler, çünkü bilindiği üzere dünyada hiçbir şey insan ruhu üzerinde hiçlik kadar ağır bir baskı uygulayamaz.