- (...) bu Selfmademan'in üstünlük duygusu öylesine iliklerine işlemişti ki, karşılaştığı her direniş onu yakışık almaz bir isyan ve neredeyse hakaret gibi heyecanlandırıyordu.
- Fakat bomboş bir uzam içerisinde bir kez harekete geçirilmiş olan bu düşünceler başımın içinde sürekli dönüp duruyorlardı, hep yeniden dönüyorlardı ve bu durum uyuyana kadar sürüyordu; Gestapo'nun her sorgusunun ardından bu kez aynı acımasızlıkla kendi düşüncelerimi sorgulamanın, araştırmanın ve karşısındakine acı vermenin işkencesini uygulamayı üstleniyorlardı ve böylesi daha da acımasızdı, çünkü öteki sorgulamalar ne de olsa bir saat sonra son buluyordu, oysa bu ikincisi, içinde bulunduğum yalnızlığın alçakça işkencesi nedeniyle hiç bitmiyordu.
- Fakat kitapla birlikte cehennemime geri döndüğüm o an, ne andı! Sonunda yalnızdım ve artık asla yalnız olmayacaktım!
- Durumumun korkunçluğu nedeniyle, bir Siyah Ben ve bir de Beyaz Ben olmak üzere, bu iki parçaya ayrılmayı en azından denemek zorundaydım, çevremi saran o korkunç hissin altında ezilmemek için.
- Fakat bu karmakarışık deneyimin en tehlikeli yanı, sözünü ettiğim kendi kendini iki parçaya ayırmak değildi; en tehlikeli olan şey, tarafları sürekli olarak kendi kafamda icat ederken, artık ayaklarımla yere basamaz hale geliyor ve bir dipsizliğin içine yuvarlanıyordum.
- İçimde bir şey haklı çıkmak istemekteydi, ama ne yazık ki kendisiyle tek savaşabileceğim, içimdeki öteki Ben'di.
- Yapacak hiçbir şey yoktu, duyacak hiçbir şey yoktu, görecek hiçbir şey yoktu, her yerde ve sürekli olarak insanın çevresinde hiçlik, zamandan ve mekandan mutlak anlamda yoksun bir boşluk vardı. İnsan bir aşağı bir yukarı gidip geliyordu ve onunla birlikte düşünceler de bir aşağı bir yukarı, bir aşağı bir yukarı gidip geliyordu, sürekli gidip geliyordu. Fakat sonuçta düşüncelerin de, ne kadar herhangi bir özden yoksunmuş gibi görünürlerse görünsünler, bir destek noktasına ihtiyaçları vardır, aksi taktirde dönmeye ve anlamsız bir biçimde kendi etraflarında çember çizmeye başlarlar; onlar da hiçliğe dayanamazlar. İnsan bir şey bekliyordu, sabahtan akşama kadar bekliyordu ve hiçbir şey olmuyordu. İnsan tekrar tekrar bekliyordu. Hiçbir şey olmuyordu. İnsan bekliyor, bekliyor, bekliyordu, düşünüyor, düşünüyordu, şakakları ağrımaya başlayana kadar düşünüyordu.Hiçbir şey olmuyordu. İnsan yalnız kalıyordu. Yalnız. Yalnız.
- Yeryüzünde beni sorguya çekmeyen, bana acı vermeyen bir insan kalmış mıydı hâlâ gerçekten?
- (...) kimse, belli bir zamanın mekânsızlıkta, zamansızlık içerisinde ne kadar sürdüğünü anlatamaz, ölçemez, somutlaştıramaz, ne bir başkası için ne de kendi kendisi için ve insan hiç kimseye bu çepeçevre ve sürekli hiçliğin, bu hep masanın ve yatağın ve lavabonun ve duvar kâğıdının ve hep suskunluğun, karşındakinin yüzüne bakmaksızın yemeği içeri iten hep aynı nöbetçinin, hiçlik içerisinde aynı noktanın çevresinde insanı çıldırtıncaya kadar dolanan hep aynı düşüncelerin bir insanı nasıl yiyip bitirdiğini ve yıkıma sürüklediğini anlatamaz.
- Satranç aşk gibidir. Kendi başına daha az eğlencelidir.