- Bize hiçbir şey yapmadılar -sadece bizi en mutlak anlamdaki hiçliğin içerisine yerleştirdiler, çünkü bilindiği gibi dünyada hiçbir şey insan ruhu üzerinde hiçlik kadar ağır baskı uygulayamaz.
- Bayan Irene'nin başkentin en tanınmış avukatlarından birinin karısı olması boşuna mıydı? Kocasının meslektaşlarıyla yaptığı konuşmalardan yeteri kadar biliyordu ki, santajlar ancak anında ve alabildiğine bir soğukkanlılıkla boğulabilir; çünkü her gecikme, tehdit edilenin göstereceği her tedirginlik belirtisi, sadece hasmın üstünlüğünü artırır.
- Belki de... Utançların en büyüğü... İnsanın kendine en yakın bildiği kimselere karşı duyduğu utançtır.
- Gerçi sonra, aradan çok geçmeden, o insanı kucaklayıcı, kendine çekici, sarıp sarmalayıcı, ama bununla eşzamanlı olarak da karşısındakini soyan bakışını, doğuştan baştan çıkarıcı bir erkeğe özgü olan o bakışını, doğuştan baştan çıkarıcı bir erkeğe özgü olan o bakışını, sana değip geçen her kadına, hizmet eden her tezgahtar kıza, kapıyı açan her oda hizmetçisine yönelttiğini, bu bakışın sende bir irade ve eğilim niteliğiyle bilinçli olmadığını, bakışlarının kadınlara duyduğun yakınlığın etkisiyle yumuşak ve sıcak hale geldiğini anlayacaktım. Ama o zamanlar on üç yaşında bir çocuk olarak bunun farkında değildim: Sanki bir ateşin içine düşmüştüm., bu sevecenliğin yalnızca ve yalnızca bana yönelik olduğunu sanıyordum ve o bir an içerisinde yeniyetmeliğimde saklı olan kadın artık uyanmıştı; o kadın, sonuna kadar sana vurgun kaldı.
- Ve meraklı bir ilgiyle bana bakışından hemen anladım: Beni tanımamıştın. Hayır, beni tanımamıştın, o zaman tanımadın, asla, asla beni tanımadın. Sana o anın hayal kırıklığını nasıl anlatabilirim, bilmiyorum sevgilim -çünkü o zaman böyle bir kaderi, senin tarafından tanınmamak gibi ömrüm boyunca mahkum olacağım bir kaderin acısını ilk defa yaşıyordum ve şimdi de o kaderin acısını ilk defa yaşıyordum ve şimdi de o kaderle ölüyorum: senin tarafından hiçbir zaman tanınmamış olarak. Sana nasıl tasvir edebilirim ki bu hayal kırıklığını?
- Yürüdüğümüz sırada senin, konuşmalarımız sırasında yandan süzerek, beni bir biçimde kendinden emin olan duyguların yanındaki bu kızda hemen bir olandışılığın, bir sırrın kokusunu almıştı. Meraklı yanın uyanmıştı ve sorularının kuşatıcı ve ipucu bulmaya yönelik ifadesinden nasıl o sırra ulaşmak peşinde olduğunun farkına varmıştım.
- Sen yine benliğinin bütün o açık ve yürekten sıcaklığıyla benimle konuştun ve yine bana hiçbir mahrem soru sormadın, ben olan kişiye tamamen meraksızdın. Bana adımı, nerede oturduğumu sormadın: senin için tekrar yalnızca serüvendim, adsız olandım, unutuşun sisleri arasında bütünüyle eriyip giden ateşli saatlerdim.
- Ölmem sana acı verecek olsaydı eğer, o zaman ölmezdim.
- Adam, duyguya ait hatırların varlığını hissediyor, ama onları yine de hatırlayamıyordu. Sanki bütün bu kişileri rüyada görmüş gibiydi, sık sık görmüştü onları, ama sadece bir rüya görme haliydi.
- Hem Rembrandt diye birinin, Beethoven diye birinin, Dante ya da Napoleon diye birinin varlığından habersiz olunca, insanın kendisini büyük biri sayması son derece kolay değil mi?