- Azımsanmayacak kadar ölmüşüm! Azımsanamayacak denli ölüyüm! Geliyorlar, bu evde doğan yeni bir ölümü görmeye; koşarak düşe kalka yuvarlanarak, sürünerek. Nasıl olursa olsun; görmek için bu eski dostlarının yeni cesetlerini ve göstermek için kendi dirimlerinin kıvılcımlarını? geliyorlar! Uyuyan arzunun, düşün, imgelemenin, belleğin leş kokularını duymaya geliyorlar. Ölüm sessizliği, toz ve küf kokan evden ayrıldıktan sonra seviniyorlar canlıyız diye.
- Gömütün kapağı hep açık, ölünceye dek- yaşadıkça uçuşan anları, sonra hiçbir şey biriktirilemez, üretilemez duruma geldiğinde kendimiz giriyoruz ve örtüyoruz kapağı üzerimize.
- Belki meydan bir pazar yeridir, belki de yetişkin maskelerini sorumluluk duygusuyla yüzlerimize yerleştirdiğimiz bir çocuk bahçesi...
- Tebessüm güncel-geçici ile evrensel-kalıcı olan arasındaki ayrımı görebilmek ve özümseyebilmenin imidir.
- Eskiden bir yıldızmış. Göğünü yitirmiş. Kumda şimdi.
- Bulamıyor gök kuma hangi sayıyla yazılmış. Geceleri umutsuz, renk körü...
- Bir şeyden kaçıyorum bir şeyden, kendimi bulamıyorum dönüp gelip kendime yerleşemiyorum, kendimi bir yer edinemiyorum, kendime bir yer...
- ...erkek toplumu dünyayı bozdu.
- Göğünü yitiren yıldız Kumsal falına bakar gök kuma mı yazılmış
- Belki de sonsuza dek hoş görünmeye çalışanların nefreti daha derindir.