- Seni seviyorum demek ruhun ve bedenin bütün zerreleri zikre susamışken, söylenmezse ölmek demekti. Söylemem değildi mesele, söylemezsem ölmemdi. Biri, birisine seni seviyorum dediğinde fikrimce yer ile gök titrerdi.
- Bana verdiği aşkın sınırsızlık keyfiyeti beni neredeyse seçilmişliğime inandıracak olmuşken. Nasıl olup da şimdi, çölüm müsün suyum musun diye sorduruyordu? Bir boğulma muhakkaktı. Ve bu boğuluş incir ağacına sırtımı dayadığımda getirdiği bir fincan kahvenin sadeliği değildi. Ah benim hükmüm! Ah üzerimden bulutlar geçiren sevda! Depremden kuş, tufandan balık olanlar kurtuluyor. Ama ağır kış, kuşların kanadını, balıkların da denizini donduruyor. Böyle boğuşuyordum.
- Sevilen bir kadın can demekti. Bu yüzden, en çok cânım denirdi ona ortasında bir eliflik nefes hacmiyle.
- Meğer aşk indiği kalbi ihya ediyordu ya, ihya edemezse yok ediyordu. Kazasız belâsız kurtulmanın imkânı yoktu.
- Oysa fazla değil, varlığında duyduğum sevinç ile yokluğunda duyduğum acıdan ibaret bir aşkım olsun istiyordum sadece. Bu kadar sadeydi isteğim. Başka bir şey istemiyordum.
- Onlar batıydı, biz doğuyduk. İkilik vardı aramızda. Oysa dünya haritası batıdan bakılarak çizilince doğunun şekli bozuluyordu. Ve dünya, kendisinden iki harita çıkabilecek kadar büyük gibi durmuyordu, iki hükümdara yetmiyordu.
- ?benim kırgınlığım, sesi odama kadar uzanıp da beni sabah namazına uyandıramayan müezzine duyduğum kırgınlıktan çok fazlasıydı.
- ?dedim, üzerimde hakkım var, bütün hesapların görüleceği günde bunu sana sorarlar, bilmiyor musun?
- Ağaçların da Allh'a secde ettiğinin unutulduğu hafriyat zamanları başlamıştı çoktan...
- Nefsinin altında bıraktıkların kadar eksik,üzerine koyabildiklerin kadar fazlasındır ancak...