- Uyandığım an ne kadar anlamlı kalıyorsa, gerçek hayatıma uyandığım/doğduğum (ya da öldüğüm) an işte ancak o kadar anlam içerecek bir acı. Öyleyse ağlamak neden? Rüya noktası bu işte, uyanıkken varılan: "Kainatta ne varsa hepsi vehim ve hayal". Ve dahi; Rüya bütün çektiğimiz
- Kırmızı bir mürekkep lekesi nasıl büyürse susuz bir kağıdın kuraklığında öyle büyüdü aldığım tüm yaralar. Ama aldığım tüm yaraların, huzura çıktığım anda birer kan çiçeğine dönüşeceğini bilmenin sevinciyle indi kalbime neşve.
- Değil mi ki kapılarda hakkım var. Şahit olarak bana O'nun yeteceği Divan'da kapılarla davam var.
- Bozulmanın gaflet keyfiyetidir ki bir İncil'den çok İncil, tevhidden teslis, peygamberden put çıkardı. Ve ihanet! İsa'nın yazgısı. Sadece İsa'yı değil ki, her haberciyi ihanet beklerdi.
- Gemiler geçmeyen bir ummanda her halde o güzel kalemiyle yine yazıyordur.
- Bizans'tan sonra beş asırlık Osmanlı medeniyetinin mahsûlü değil bu. Peki kim bunlar, bilmiyorum.
- Bir Osmanlı İstanbul'u için 500 sene gerekti. Ama kırk senede o medeniyeti kemire kemire bitirdiler.
- Bir şeyi sevmek için tanımak lazımdır.
- Hep aklıma gelmiştir. O devrin bir dervişi, bir bilgini, sarayda bir küçük insan, bir yeniçeri. Bunların hayatı neydi?
- Hiç gecikmez yüzümüzün ve bedenimizin ihaneti. Hattat kolundan olur, nakkaş gözlerinden. Son ihanet kalbimizden gelir. Bir gün, hiç nedeni yokken usulca duruverir. Oysa kul yapısı bir cihaz hâlâ ses vermektedir veya şairin dediği gibi, kolumuzdaki saat hâlâ işlemektedir.