- Sen öyle çağırmasan ben böyle gelmezdim
- Tanımaktir anlamanın ilk şartı. Sevmek anlamaktan sonra gelir...
- Özel olan bir şey. Sadece ikimizin arasında. Sadece ikimizin arasında olduğu istekle, mutlulukla, taleple kabul edilen bir şey. Mahremiyeti de zaten bu sır oluşturmaz mı? Ve iki kişi arasında mahremiyetten daha büyük ne olabilir ki?
- "Sen öyle çağırmasan ben böyle gelmezdim..."
- O kadar güzeldi ki Havva uğrunda çok acı çekilebilirdi. Ve bir değil bütün kaburgalarını verse Adem, onun gibi bir tane daha gelmezdi.
- Peki ama nûn efendim, söyler misiniz ben, ben diyorsam şu kırık çizgileriyle N olan ben, kalbimi çatlatan nefsimi nereye salıvereceğim? Çünkü ben, bir N'yim, kesişen doğruların geometrik nizamında zahirim. Bu kırık çizgilerin nizamı aşıp da sonsuza geçmeyi bir türlü bilemeyeceğim.
- Kaç dalga gelir içinizden, kaç dalga geçer? Saymak bazen gelip geçen dalgaları suyun kıyısından, iyi bir iştir. Bu bulutlar o bulutlar mıdır? Yitiklerinizin hesabını mı tutmaya başladınız? Tamam, bizim saftansınız.
- Görüntü şimdi şaşırtıcı ve dağınık. Hem aynanın, hem kalbin içindeki. Kırılan bir aynaya düşen suret sonsuz sayıda çoğalarak iade olunur geldiği yere. Kırılan bir kalbe düşen görüntü de öyle. Oysa aynanın görevi bütünü yansıtmak değil miydi? Vahdet değil miydi ezeli aşkın emeli? Ezelde, yegane olana söz verilmemiş miydi?
- Bu yüzden mi sudan sebeplerle yitirdiniz su gibi aziz şeyleri çoğu zaman. Sular durulduğunda aydınlanır anlamlar ama sular durulmaz dalgalanmadan.
- Bir dokunuşta yitip gider hayat. Bir dokunuşta geri gelir sessizce, bir başka dokunuşta yitirilmek üzere. Yine ve yeniden. Belki tüm bunlar su ile ateş arasında bir yer olmadığından. Hayat ile öykü arasında ve düş ile gerçek arasında bir yer. Olmadığından.