- Mazi hiçbir vakit bizi büsbütün terk etmiyor.(sf.43)
- Yola düştü mürit. Sanırsın yeşil ekine yel düştü...
- Aramakla bulunmaz... Ama bulanlar ancak arayanlardır. (sf.68)
- Kalabalıkta kimsenin yüzü kendinin değildir, bilirsiniz.(sf.78)
- Evler, bahçeler, ustalar, çıraklar, günler, geceler hep birbirine benzer. Sanki tornadan çıkmış gibidirler. İşte yine yanıldınız. Bu tıpkı dört fâilâtün ile yazılan şiirleri hep aynı sanmak gibidir. Oysa o şiirlerin içine eğilip bakmak lazımdır. O zaman görülür ki, Fuzûli ile Bâki; Hayâlî ile Zâtî farklı insanlardır ve farklı şiirler yazmışlardır.
- Yediveren gülü gibi. Yeditepe'de yedi gün sürekli kokan bir gül... İstanbul...
- Diyeceğim şudur; siz şehre kalbinizi açarsanız, ona yaklaşırsanız o da size kendisini açar, size bağlanır. Şehirle insan arasında işte o zaman bir iletişim kurulacaktır. Mesela hep sorar dururum, niçin İstanbul'un bunca sebili içinde bir şerbetçi kalmamıştır. Şerbetçilerimiz mevcut iktisadi duruma, cola ve pepsi'ye yenik düşmüşlerdir belki.
- Efendim İstanbul'u gezmek öyle rastgele, canımızın çektiği bir yerden başlayarak olmaz. Diyelim Eminönü'nde indik vapurdan. Eh işte yol önümüzde; ister Ankara Caddesi'nden Bab-ı ali yokuşuna vururuz, ister Gülhane'ye doğru yürüyebiliriz. Yok öyle şey. Dedik ya, İstanbul'u gezmenin de bir adabı var. Bir yere gitmek, bir yeri gezmek esas itibari ile bir ''fetih'' olmak gerekir. Aksi takdirde görenlerden değil de sadece bakanlardan oluruz. Bu münasebetle İstanbul'u gezmeye de Eyüp Sultan'dan başlanılır.
- Dış-iç, zahir-batın ayrımının insanımıza ve oradan medeniyetimize yansıması, bu ayrımların nasıl bir yapı ve birlik oluşturduğunun anlaşılması;parlak ve gösterişli ve fakat içi kof unsurlara karşı nasıl duracağımızı belirliyor. İçdeki değer, kalbin safiyetinde, ahlakta, takvada,merhamette, şefkatte, hürmet ve hizmette saklı. İçimizi güzelleştiren, zenginleştiren, derinleştirip yücelten;dışa açıldığında bir potansiyel olarak bütün eylemlerimizde bize güç veren bu değerlerdir. Adeta sarayın iç hazinesi gibi. Meyve değil tohum, kabuk değil çekirdek, ceset değil ruh önemli.
- İnsan mor denildiğinde bir çiçek mi düşünür, yoksa bir kumaş mı? Su kelimesini duyduğunda bir pınar mı hatırlar, deniz veya göle mi takılır aklı, yoksa şişedeki suyu mu hayal eder?