- Hayatın tutkulara yetmediği yerde, insanın rüyaya sığınması ya da kendine bir rüya yaratması anlaşılmaz bir şey değildi...
- Konuşamadıklarımıza; Açmaya çalıştığı hiçbir konu konuşmamızı renklendirmiyor ,tıkandığımız yeri açmıyor.Sessizlik bu durumu fark etmemizi sağlayacak diye ikimizde sürekli konuşup duruyorduk.En ilgisiz konulardan bile art arda söz açıyorduk sırf susmamak için;susarsak o sessizliğin göstereceği şeyi görmemek için. Biliyorduk:soluğumuz tükenip gözlerimiz birbirine değdiğinde korktuğumuz şeye yakalanacaktık:konuşamadıklarımıza ...
- Hiç bir şey icat etmemiş bir ideoloji, bunca icatla başa çıkamaz elbet.
- Kültür, bir yük gibi sırtımızda taşıdığımız değil, bir aydınlık olarak içimizde taşıdığımız bir şey olmadığı sürece inanın hamallığımıza değmez
- - Akşamüstleri, günbatımları neden hem güzel, hem kederlidir usta.? - Çünkü her şeyin bir sonu olduğunu hatırlatırlar.
- Çocukluktan içimizde yer etmiş bazı duygular hatıralara benzer. Neyin hatırası olduğunu bilmediğiniz duygulardır bunlar. Geçmişten hatırladığımız olayların, durumların, izlenimlerin kalıntıları üzerinde değil de, bir belirsizliğin üzerinde yükselir. Varlığını hissettiren, ama ne olduğunu aşikâr etmeyen bu belirsizliğin ruhumuzun magmasına işlemiş olduğunu hissederiz. Orada, dipte bir yerde bize kendini unutturarak saklanmış bir şey durduğunu biliriz. Doğrudan bir şey hatırlamayız, ama hissederiz. Konusuz bir hatıranın sahibi olduğumuzu biliriz. Bunların bizdeki varlığının yanı sıra böylesi anların, durumların içerdiği belirsizlikleri yazıda anlatmaya kalkıştığınızda dile direnç gösterirler; tıpkı su yüzüne çıktıklarında oksitlenip dağılan deniz dibi kalıntıları gibi, günün çiğ ışığında yaşayamazlar.
- Geçmişin çelişkilerini, açmazlarını, soğukluklarını, hayal kırıklığı, nefret ya da sevgisini sorgulamaya başlamakla gelişen süreçten arınarak çıkmak kolay değildir. Zamanı dinleyip yaşamı tartmaktan, içini onarmaktan, eski hesapları kapatmayı bilmek gibi nice zahmetli konaklamadan geçer bunun yolu. Yılların terbiyesinden geçmemiş yalancı bir olgunluktan söz etmiyorum burada. Yükünü hafifletmeyi bilmiş, kalbini ovup yeniden parlatmayı becerebilmiş bir erişkinlik hali anlatmaya çalıştığım. Ne de olsa olgunlaşmak büyümekten daha fazla zaman alır. Bir zamanlar duyduğunuz kızgınlık size artık bir başkasının öfkesiymiş gibi gelmeye başladığında kazandığınız bir özgürlüktür bu.
- Herkes için gerekli olsa da kimse için kolay değildir yakınlarını affetmek; yıllar alır. Bunca zaman sonra affetmek, bağışlamak gibi sözler bile fazladır belki; çünkü zamanla ortada bağışlayacak ya da bağışlanacak bir şey kalmamış olabilir. Yaşam tüketmiştir onları. Onlara zamanında niye kızdığınızı, kırıldığınızı, gücendiğinizi, incindiğinizi değil, artık ölmüş olduklarını hatırlar, yalnızca yokluklarının sızısını duyarsınız.
- Birçok insanın yaşamında görüldüğü gibi, diğer duygular zaman içinde eriyip giderken bir tek ucu çocukluk bağlarına kadar giden sevginizin hatırası kalır.
- Hayat yaşarken olduğu gibi, yazarken de bir ?zamanlama? işidir. İnsan hayatı gibi yoğun ve karmaşık bir malzemenin yazıda içini gösterecek kadar durulup saydamlaşması, yazın sanatının fiyakalarına sığınmadan yalınlığın sakin gücüne erişebilmesi için, gönül terbiyesiyle dinlendirilmiş zamanın, size ve kaleminize kazandıracaklarına ihtiyacınız vardır. Olayların içinde yaşarken gösterilen sabrın yerini bu kez de yazarken gösterilen sabır alacaktır.