- Ama işin tuhafı şu ki, Bodrumlular, değil ekim de ve kasımda, yazın bile denize hiç girmezler. Bir haziran günü hava sıcakken, Avcı çıkmazındaki komşum Halil kaptanla karşılaştım. Yüzü gözü ter içindeydi. ?Kaptan, denize girsene, biraz serinlersin? dedim. Bana ters, ters baktı. ?Ben turist miyim ki denize girecekmişim!? deyip söylene, söylene uzaklaştı. Bodrumluların denize girmemelerinden daha tuhaf olan bir şey de, oraya yerleşen İstanbullu ya da Ankaralıların, bir süre sonra Bodrumlulaşıp denize girmemeleridir.
- Her yere İngilizce ad verme merakı, kimi zaman müstehcenliğe kaçan gülünç yanılgılara da neden olur. Örneğin lokma satan bir büfenin vitrininde ?Sweet Balls? yazılıdır. Oysa İngilizce de balls halk arasında ?testis? sözcüğünün karşılığıdır.
- Ama işin tuhafı şu ki, Bodrumlular, değil ekim de ve kasımda, yazın bile denize hiç girmezler. Bir haziran günü hava sıcakken, Avcı çıkmazındaki komşum Halil kaptanla karşılaştım. Yüzü gözü ter içindeydi. ?Kaptan, denize girsene, biraz serinlersin? dedim. Bana ters, ters baktı. ?Ben turist miyim ki denize girecekmişim!? deyip söylene, söylene uzaklaştı. Bodrumluların denize girmemelerinden daha tuhaf olan bir şey de, oraya yerleşen İstanbullu ya da Ankaralıların, bir süre sonra Bodrumlulaşıp denize girmemeleridir.
- Her yere İngilizce ad verme merakı, kimi zaman müstehcenliğe kaçan gülünç yanılgılara da neden olur. Örneğin lokma satan bir büfenin vitrininde ?Sweet Balls? yazılıdır. Oysa İngilizce de balls halk arasında ?testis? sözcüğünün karşılığıdır.
- Çoğumuz küçük mutluluklara sıkı sıkı kapatırız benliğimizin kapılarını. Neşeli insanları sulu sayarız. Dertlenecek bir neden bulamayınca bile, hep dertliyizdir genellikle. Doğanın güzelliğini de görmeye de pek meraklı değilizdir. Boğaziçi?nde piknik yapmaya gidince, Kandilli tepelerine doğru biraz tırmanıp, dünyanın en görkemli manzaralardan birini seyretmeyiz. Küçüksu çayırının çukurunda kalır, öteki piknikçileri seyrederiz. İstanbul?un deniz kıyısında gezmeye gidince, denize kıçımızı çevirir yoldan geçen araba ve yayalara bakarız.
- Doğada ne vardır? Deniz vardır, dağ vardır, orman vardır, ova vardır. Bunların hepsi vardı aşağıda, hem de en güzel biçimleriyle. İtalyanlar. ?Napoli?yi gör de öl? derler ya, Cevat Şakir de, ?Gökova?yı gör de yaşa derdi.? Hangi yönden geldiği belli olmayan; sanki aynı anda hem doğudan, hem de batıdan, hem kuzeyden, hem güneyden esen bu çılgın rüzgâra ?Deli Mehmet? adını verir Gökovalılar.
- Yediğimiz lokantaların yemek listesinde kimi adların bizi biraz şaşırttığı oluyordu. Örneğin listede ?Öğretmen Makarna?yı görünce, mesleki merakla, bu yemeği istedim: Au gratin yani üstü peynirli fırında pişmiş makarna dilbilimsel bir değişime uğrayıp ?öğretmen? olmuş meğer. Yemeklerin İngilizcesini vermek modası da başlamıştı bu arada. Listelerin birinde Lovely Turkish Feet yani ?Nefis Türk Ayakları? adını görüp de, bunun bizim ?paçanın? İngilizce karşılığı olarak verildiğini anlayınca, bir gülme nöbetine tutulmuştuk.
- Bu yolculuk sırasında beni sarsan başka bir şey de, insanların eskiden oralarda yarattıkları anıtların görkemiyle şimdi aynı bölgede yaşayanların yoksulluğu, daha doğrusu sefaleti arasındaki korkunç uçurumu görmek oldu. Bir yanda İshak Paşa Sarayı?nın ihtişamı vardı, bir yanda Doğu Beyazıt?ın yoksulluğu, bir yanda Malabadi Köprüsü?nün akıl almaz güzelliği vardı, bir yanda sefaletten kaynaklanan bir çirkinlik. Doğayla kentler arasındaki aykırılıkta çok çarpıcıydı. Haşmetli Ağrı Dağı?nın buzulları ışıldayarak gökyüzüne yükselirken, Ağrı kenti yoksulluktan dökülüyordu.
- Bu durum beni çok üzdü. Ama sonradan uzun, uzun düşündüm; bizler bir bakıma işgal ordusu gibi değil miydik kendi ülkemizin doğusunda? Bizler İstanbul?larda, İzmir?lerde, öteki batı illerinde az çok rahat yaşarken; millet Muş?ta, doğunun çoğu kasabalarıyla kentlerinde yoksulluktan kırılmıyor muydu? Düşündükçe son yıllarda patlak veren Kürt sorununun etnik bir sorundan çok ekonomik bir sorun olduğu kanısına vardım. Ülkenin batısına yerleşen, orada para kazanan, toplumda saygın bir yer edinen Kürt kökenli yurttaşlarımızın, ?biz Kürtüz? demek, akıllarının kenarından bile geçmiyordu.
- ?Burası Muş?tur/yolu yokuştur/ giden gelmiyor/acep ne iştir? türküsünü, o çok güzel ve çok buruk türküyü sevdiğim kadar Muş?u da sevmeye hazırdım. Gelgelelim Aziz ile bana, özellikle bana sadece yabancılara değil, düşmanlara bakarmış gibi bakıyorlardı orada. Pantolon değil de uzunca bir eteklik, uzun kollu, yakası kapalı bir gömlek giydiğim, önlerinde sigara içmemeye dikkat ettiğim halde; sadece yadırgayarak değil, kinle bakıyorlardı. Eğer İkinci Dünya Savaşı yıllarında Almanya Türkiye?yi işgal etseydi, Nazi subaylarına ben nasıl kinle bakacaksam, işte öyle bir kinle bakıyorlardı bana. Sanki işgal ordusunun temsilcileriydik bizler.