- Brindisi?den bir trene binip dört günde Paris?e giderken, birkaç saatliğine Roma?da durduk. Çünkü yolcular, faşizmin yüceliğini gözler önüne sermek amacıyla açılan sergiyi görmek zorundaydı. Eğer o sergiyi gördüğümüzü kanıtlayan damga biletlerimize vurulmuşsa, tren ücretimiz iki hatta üç kat azalacaktı. Mussolini, parasız turistlere faşizm propagandası yapmak için böyle bir yöntem uydurmuştu. Üstelik bu ucuz biletlere ancak çıkışta damga vurulduğu için, sergiyi sahiden görmek zorundaydık.
- 1977 araba yolculuğu sırasında, beni en çok ilgilendiren şey, bir buçuk kilometre uzunluğunda bir tünele Yugoslavya?dan Avusturya?ya geçtiğimiz sırada karşımıza çıkan anıt oldu: bu çok sade, ama çok etkili anıt, bir taş bloğundan oluşmuştu. Üstünde bir iskelet heykeli vardı sadece. Kaidesine ise, Zola?nın dreyfus davasında söylediği ünlü söz, ?Jaccuse? yani ?suçluyorum? yazılıydı. İkinci Dünya Savaşı?nda Mathausen toplama kampı varmış orada ve o tüneli, neredeyse hepsi ölen, çoğu da Fransız olan esirler yapmış.
- Paris?e git, hey efendi, aklın fikrin var ise, Âleme gelmiş sayılmaz gitmeyenler Paris?e. (Hasan Tahsin Efendi)
- Geçen yıl prenses Diana bir trafik kazasında ölünce yer yerinden oynadı. Bunun nedeni de, İngiliz halkının Kraliyet ailesine duyduğu aptalca hayranlığın bir kanıtıdır. Prenses Diana, birkaç hayır işi yapmış; ama boşandıktan sonra, iki oğlunu ihmal etmek pahasına, dünyanın en varlıklı erkekleriyle düşüp kalkmış, dolce vita meraklısı, sıradan bir kadındır. Salt Prens Charles?in eski eşi olduğundan, İngiltere milli bir yasa girdi. Zaten yalnız İngiltere? de değil, bütün dünyada, orta sınıflar, özellikle de yoksullar, kral ailelerinin ya da varlıklı kişilerin özel yaşamlarına akılsızca bir ilgi duyarlar. Bunların şatafatlı yaşantısı, boyalı basının en bayağı magazinlerde sürekli olarak gözler önüne serilir. Büyük bir şairin, bir romancının, bir müzisyenin, bir ressamın özel yaşamına merak duymazlar da, bu metelik etmeyen için meraktan çatlarlar. Hatta onlarla özdeşleşirler, onların dertlerini dert edinirler kendilerine.
- İngilizlerin soğuk olmadıklarını anlamak için, bir pub?a gitmek yeter. (Uzun süre içki içilmesini engellemek amacıyla bu meyhaneler akşam altıda açılır, gecenin on birinde de kapanır). Pub?larda herkes arkadaştır, herkes birbiriyle konuşur. Hiç tanımadığımız bir adam, sizde hiç gözü olmadığı halde bir içki ikram eder.
- İngiltere?de toplum üçe bölünür: İşçi sınıfınıda içine alan aşağı sınıf, orta sınıf ve aristokrasi. Orta sınıf ise ikiye bölünür: Lower middle class (aşağı orta sınıf) ve higher middle class (yüksek orta sınıf). Orta sınıfın bu iki bölümü arasında dünyalar kadar fark vardır. Yüksek orta sınıf neredeyse aristokrasiye yakın sayılırken, aşağı orta sınıf, küçük burjuvazi sayılıp hor görülür. Bir İngiliz ağzını açıp da bir iki söz söyler söylemez, iyi İngilizce bilen bir yabancının, onun hangi sınıftan geldiğini şivesinden hemen anlaması, ?bu aşağı sınıftan, şu orta sınıftan, öteki yüksek sınıftan? demesidir kendi kendine.
- Yılbaşlarında, doğum günlerinde falan yani tarihi önceden bilinen, özenle organize edilen toplantılarda, insan gerçekten eğlenemez genellikle. ?Buraya eğlenmek için geldiğime göre, mutlaka eğlenmek zorundayım? düşüncesi bile, sahiden eğlenmenizi engellemeye yeter.
- Cambridge?de yapılan bir kongre sırasında, otobüse bindirip, Kont Sandwich?in şatosuna götürdüler bizleri. Yediğimiz sandviçler, bu ailenin 18. Yüzyılda yaşayan dördüncü kontu, John Sandwich?ten alır adını. Çünkü bu lord öyle tutkulu bir kumarbazmış ki, karnı acıkınca, kumar masasından kalkıp yarım saat bile sofraya oturmamak için, iki dilim ekmek arasına bir et parçası koyup kendisine getirmesini emredermiş uşağına.
- Celal, tüm tanıdıklarım arasında en mantıklı düşünen ve en saçma davranan insandı. Fazla alkol almanın zararlarını kusursuz bir mantıkla birer, birer anlatırdı; ama kendi fazla içerdi. Kusursuz bir mantıkla hiç evlenmemek gerektiğini kanıtlardı; ama kendi üç kez evlenmişti.
- Venedik?in büyüleyici güzelliğinin dünyada hiçbir başka yere benzememesinden mi kaynaklanıyor acaba diye düşündüğüm olmuştur. Dünyanın hangi kenti dört kilometrelik bir köprüyle karaya bağlıdır? Dünyanın hangi kenti Laguna?ya serpilmiş üç yüz kadara adacık üstüne kurulmuştur? Dünyanın hangi kentinde o adacıkları birbirine bağlayan üç yüze yakın irili ufaklı köprü vardır? Dünyanın hangi kenti trafiğe tümüyle kapalıdır?