- Deacon: Ne yaparsan yap, ama ağabeyimin kalbini kırma sakın. Tüm dünyası senden ibaret. O dünyadan çıkıp gidersen o da mahvolur. / APOLLYON
- Öne dönerken Aiden'ın bakışlarıyla karşılaştım, ona şefkatle gülümsedim. "Şeker alır mısın?"
"Lütfen."
Avucuna birazcık döktüm, sonra içleriden yeşil olanları ayırdım.
Aiden bana güldü. "Yeşilleri sevmediğimi nereden biliyorsun?"
Omuz silkip şekerleri ağzıma attım. "Ne zaman şeker yediğini görsem hep yeşilleri sona bırakıyorsun."
Deacon koltuklarımızın arasındaki boşluktan uzattı başını. "Gerçek aşk böyle bir şey işte."
"Aynen öyle." Aiden bakışlarını yola çevirdi.
Küçük bir kız gibi kızardım... - Ölmek için yalvarmıştım.
Ben. Alex. O yüce Apollyon. Yere her düşüşünde kalkıp daha yok mu diyen kız. Avcılık eğitimi aıyordum, korkuya bana mısın demeyen bir savaşçı olmak için. Bundan önce de gerek fiziksel gerek zihinsel acıyı tatmıştım. Hatta kendimi buna hazırlamıştım.
Ne var ki Ares beni yırtıp atmıştı... / APOLLYON - Bu oydu... gerçekten oydu.
Öne atılıp boynuna sarıldım, az daha sırtüstü deviriyordum onu. Yumuşak bir kahkaha atıp bana sımsıkı sarıldı... onca zamandır ihtiyacını duyduğum, hasretini çektiğim kucaklamaydı bu. İnsanı en iyi annesi kucaklardı zaten. / APOLLYON - "Genelde ben içinde resimlerin olduğu kitapları tercih ederim."
Kendime engel olamadım.
"Dur tahmin edeyim, en sevdiğinde resimlerin içini boyayabildiklerindir."
"Hep çizgileri taşırıyorum." dedi Daemon göz kırparak. - "Benimle çıkar mısın?" diye sordu, parmaklarıyla ıslak saçlarını yüzünden kaldırıp geriye atarak.
"Hayır," diye fısıldadım.
Sonra o gamze yanağında belirdi ve bende tutmakta olduğum nefesimi bıraktım. Cam merdivenlere yöneldi. "Her zaman yarın vardır."
Peşinden ilerledim. "Yarın hiçbir şeyi değiştirmeyecek."
"Göreceğiz."
"Görülecek hiçbir şey yok. Vaktini boşa harcıyorsun."
"Sen söz konusu olduğunda, vaktim asla boşa gitmiş sayılmaz," diye yanıtladı.
Arkası bana dönük olduğundan, gülümsememi görmedi. Rahatlamıştım. Isınmıştım. Her şey yeniden normale dönmüştü ve Cam varken, her şey güzel olacaktı. - Tam arkamı dönmüştüm ki bir şey fark edip durdum. "Cam?"
"Efendim?"
"Kantinde ne işin vardı? Senin normalde bu saatte dersin yok mu?"
Dudaklarının köşeleri yukarı kıvrıldı ve o lanet gamze yanağında belirdi. Öyle gülümsediği zaman göğsümün içinde bir balon şişirilmiş gibi hissediyordum. "Evet, normalde şu an derste olmam gerekirdi," dedi. Gözleri güneşin altında muazzam bir maviye dönmüştü. "Ama ben seni görmek istedim." - Cam başını öne eğdi ve dudakları kulağıma sürterken konuşmaya başlayarak boynumdan aşağı beni ürperten titremeler inmesine neden olmuştu. "Sen hiçbir zaman bana yük olmazsın."
- Sonra beni öptü; çıktığımız gece evden ayrılmadan önceki gece ki gibi öptü. Oksijensiz kalmış bir adamdı anki ve teneffüs edebileceği yegane havası benmişim gibi öptü. Ensemden kavrayan eli beni olduğum yere sabitlemişti. Beni nasıl öptüğünü ifade edebilmemin tek yolu vardı.
Cam beni yiyip bitirmişti. - "Sen iyi birisin Cam."
"Hayır değilim." Derin bir şekilde nefes verdi ve nefesi yanağımı sıcacık okşadı. "Sadece seninleyken iyiyim."