- Çünkü burası sultandan çok paranın hükmünün geçtiği Galata'ydı.
- ....-Düşünüyor olmasından kendisinin varlığı açık ve seçik olarak çıkıyordu.Fakat bu yolla insan, kendiainden başka hiçbir şeyin varlığını ispatlayamazdı.
- ...Dünya'nın şahidi olmanın gerçek bir ibadet duğunu sık sık söylerdi.... ...dünyanın şahidi olmanın yolu ise maceranın kendisinden başka bir şey değildi.Yaşanılanlar, görülenler ve öğrenilenler ne kadar acı olursa olsun, macera insanoğli için büyük bir nimetti.Çünkü dünyadaki en büyük mutluluk, bu Dünya'nın şahidi olmaktı.
- Bu dünyada insanların kotktuğu tek şey öğrenmekti.Acıyı, susuzluğu, açlığı ve üzüntüyü öğrenmek onların uykularını kaçırıyor, bu yüzden daha rahat döşeklere, daha leziz yemeklere ve daha neşeli dostlara sığınıyorlardı....
- "İster alın yazısı densin ister matematik, kesinlik özgür bir insanı daima çıldırtırdı." s.118
- "Oysa dünya binde bir de olsa yanılma payı bırakanlara aittir bana kalırsa." s.190
- "Geleceği bilme konusunda en çok başvurduğu yol, bir kitabın rasgele bir sayfasını açtıktan sonra gözüne ilişen cümleyi okuyup bundan bir anlam çıkarmaktı." s.28
- "Adlar da ölüler kadar ağırdır. Taşıyabilecek misin bu adı?" s.180
- "...Her insan ancak bilmediği şeyden korkar. Korkusunu yenmek için bilmek ister. Fakat bilmesi için araması gerekir. İşte, din de bu arayış değil midir? Bununla birlikte, eğer insan bir şeyi arıyorsa, onu bulmuş ve ona kavuşmuş da değildir. Kavuşamadığı şeye erişmek için can atar. Eh! Bu da aşktır işte! Kısacası yolumuzu şaşırmış değiliz. Korkudan arayışa, arayıştan ise aşka geçtik..."
- İstediği şey, eski güzel, rahat, endişesiz ve tekdüze günlere dönmekti. İnsanın Dünya karşısındaki kayıtsızlığını da işte tam bu anda kendi zihninde yakaladı ve babasının sözlerine bir anlam vermeye başladı: Bu dünyada insanların korktuğu tek şey öğrenmekti. Acıyı, susuzluğu, açlığı ve üzüntüyü öğrenmek onların uykularını kaçırıyor, bu yüzden daha rahat döşeklere, daha leziz yemeklere ve daha neşeli dostlara sığınıyorlardı. Dünyaya olan kayıtsızlıkları bazan o kerteye varıyordu ki, kendilerine altın ve gümüşten, zevk ve safadan, lezzet ve şehvetten bir alem kurup, keder ve ızdırap fikirlerinin kafalarına girmesine izin vermiyorlardı.