- Zaman meridyeninde haksızlık yoktur; gerçeklik ve dram yanılsamasını yaratan şiirin devinimi vardır sadece. Hayatın herhangi bir noktasında bir şekilde salt gerçekle yüz yüze gelen kişi, Gautama ya da İsa gibi adamlara duyduğu ve onları kutsal kılan hayranlığı yitirir; asıl korkunç olan inşaların bu bok çukurundan güller yaratmış olmaları değil, bir şekilde gülü istemiş olmaları. Nedendir bilinmez ama mucize peşinde insan, onu gerçekleştirmek için her şeyi göze almaya hazır. Bir saniye için bile gözlerini gerçekliğin korkunçluğuna kapatabilse kendini fikirlerle baştan çıkartacak, bir gölgeye indirgeyecek. Bir gecede bir şeylerin değişeceği, hayatı dayanılır kılacak bir mucizenin gerçekleşeceği umuduyla her şey sineye çekilir - aşağılanma, alay, yoksulluk, savaş, suç, can sıkıntısı. Ve uzanıp da kapatacak bir el yokken bütün bu süre zarfında içeride bir sayaç tıkırdamaktadır. Bu arada birileri hayatın ekmeğini yiyip şarap yudumlar; iğrenç, iri bir karafatmayı andıran rahip mahzende gizlice şarap içerken yukarıdaki sokak lambasının ışığı altında hayalet ellerini dudaklarına götürür ve su gibi soluverir kan. Sonu gelmeyen bu işkence ve ıstıraplardan mucizeler doğmaz; bir rahatlama alameti bile yoktur görünürde. Fikirler sadece, katliamla beslenmesi gereken solgun, zayıf fikirler; safra gibi, gövdesi yarılan bir domuzun bağırsakları gibi dışarı fışkıran fikirler.
- Kimileri öyle gülünçtür ki ölüm bile saçma sapanlıklarını silemez. Sonları korkunç olmuşsa daha da saçma sapan görünürler insana. Sonu süsleyip daha saygın bir hale getirmenin yararı yok - gidişlerinde trajik bir şey saptamak yalancılık ve riyakarlık gerektirir.
- Bu dünya hakkında bütün düşündüklerini söyleme cesareti gösterecek kişi ayağını basacak yarım metre karelik toprak bulamayacaktır. Ne zaman adam gibi biri çıksa, dünya biner sırtına ve kırar belini. Çiçeklenmeyi engelleyen çok sayıda çürük sütun, fazlasıyla cerahatli bir insanlık mevcut. Bu muazzam bina bir yalan, temelinde titrek bir korku yatıyor, devasa boyutlarda. Yüzyılların belli aralıklarında yeni bir ırk yaratmak adına dünyayı baş aşağı çevirmekten kaçınmayacak umutsuz ve tutkulu biri çıksa bile, sevgisi nefrete dönüşüp baş belası ilan edilir. Zaman zaman patlayan, bizi yaralayan ve içimizi dağlayan, bizden iniltiler, gözyaşları ve beddualar koparan sayfalar okuyorsak, bilin ki bu sayfalar sırtı duvara dayalı, tek savunması sözcükler olan biri tarafından yazılmıştır; sözcükler dünyanın yalancı ve ezici ağırlığından, yüreksizlerin kişilik mucizesini çökertmek için yarattığı işkence aletleri ve çarklardan her zaman daha güçlüdür. Günün birinde biri yüreğini sonuna kadar açma, gerçekten kendine ait olan deneyimleri, kendi gerçeğini ortaya koyma cesaretini gösterebilse dünyanın parçalanacağını ve hiçbir tanrının bu parçaları, atomları, dünyayı oluşturan ölümsüz elementleri birleştiremeyeceğini düşünüyorum.
- Eski ilahlarıma dair bazı şeyler gözlerimden yaşlar dökülmesine neden oluyor; engeller, kargaşa, şiddet, en çok da uyandırdıkları nefret. Sakatlıklarını düşündüğümde, seçtikleri korkunç biçemleri, eserinin azamet ve sıkıcılığını, içlerinde yuvarladıkları karmaşa ve şaşkınlığı, etraflarına yığdıkları engelleri; bütün bunları düşündüğümde yüreğim kanatlanıyor. Kendi boklarına batmışlar hepsi. Fazla ayrıntılı düşünen herkes gibi. O kadar doğru ki bu, içimden şöyle haykırmak geliyor; "Bana ayrıntılı düşünen birini göster, sana büyük bir adam göstereyim!"
- Bir zamanlar insan olmanın saptanabilecek en yüksek amaç olduğuna inanırdım ama şimdi beni mahvetmeye yönelik olduğunu anlıyorum. Bugün insan olmadığımı, topluluk ve hükümetlere ait olmadığımı, siyasi görüşler ve ilkelerle hiç ilgilenmediğimi söylemekten gurur duyuyorum. İnsanlığın gıcırdayan çarkıyla bir işim yok-dünyaya aidim ben!
- İnsanlık dışıysam bunun nedeni dünyamın insani sınırları aşmış olması; insan olmanın bana duyularla sınırlanmış, bayağılık ve doktrinle tanımlanmış yoksul, sefil bir hayat sürüklemiş gibi görünmesi. Üzümün suyunun gırtlağımdan akıtıyor ve onda bilgelik buluyorum; üzümden gelmiyor bu bilgelik, şarabın katkısı yok sarhoşluğumda...
- Büyük, boş bir özlem ve korku içinde, bir başımayım. Bomboş bir odada dilediğimce düşünebilirim. Sadece ben ve düşüncelerim, korkularım. En saçma düşüncelere dalabilir, dans edebilir, tükürebilir, yüzümü ekşitebilir, küfredebilir, inleyebilirdim-kimse bilmez, kimse duymazdı. Böylesine keskin bir mahremiyetin düşüncesi bile beni delirtmeye yeter. Tertemiz bir doğumdan farksız. Her şey uzak. Ayrı, çıplak, yalnız. Hem huzur hem de ıstırap. Zaman desen istemediğin kadar. Her saniye bir dağ gibi yığılır üzerine. Boğulursun içinde. Çöller, denizler, göller, okyanuslar. İnip kalkan bir kasap satırıdır zaman. Hiçlik. Dünya. Ben ve ben olmayan. Oomaharumooma. Her şeyin bir adı olmalı. Her şey öğrenilmeli, sınanmalı, yaşanmalı. Rahatına baksana şekerim.
- Umutsuz bir aşk çökmüşse gönlüne sabahın üçünde, özellikle onun orada, yerinde olmadığı kuşkusuna kapıldığında telefon etmeyi gururuna yediremiyorsan, ister istemez içe dönüp kendinle baş başa kalırsın; o anda akrep gibi sokarsın kendini ya da hiçbir zaman postalamayacağın mektuplar yazarsın ona, ya da odanda volta atarsın, hem küfür hem dua edersin, sarhoş olursun, ya da kendini öldürecekmiş gibi davranırsın. 10
- '' Aşkta yalvarmak ve istemek olmamalıdır.(Hermann Hesse) Elleri ve ayakları bağlı birinden merdiven çıkmasını istemek gibi bir şey bu. Böylesi yüce bir gerçeği kabul etmeden önce acıların en zoruna göğüs germen gerekir. Kinik biri, bunun azizler ve melekler için ortaya atıldığını, ölümlü insanlar için sözü bile edilemeyeceğini ileri sürecektir. Gerçek şu ki, biz sıradan insanlar hep erişilmezi isteriz. Baştan çıkarmanın özgürleştiriciliği yalnızca biz insanlar için geçerli. Ateşlerin arasından geçmesi gereken bizleriz - aziz mertebesine ulaşmak için değil, var olduğumuz sürece iliklerimize dek insan kalmak için. En önemli edebi eserleri hatalarımız ve zayıflıklarımızdan ilham alıp ortaya çıkaran bizleriz. En kötü halimizde bile umut doluyuz biz. 13
- Epeyce yazıştık onunla, yani bu işi ben yaptım. Onun yazışmamıza katkısı biri yarım kalmış iki mektuptan öteye geçmedi. Kesin olan şu ki yazdığım mektupların tümünü okumadı o. Bunun basit bir nedeni var: yazdıklarımın hepsini postalamamıştım. 29