- Bana neden kaçtığımı sorma. Çünkü bunu en iyi senin bilmen gerekir. Hele hele, Kendinden kaçma, kendinden kaçamazsın gibi anlamsız sözleri hiç etme. Kendim... Biliyor musun ki, kendimi burda bulduğumda, kendimle ilgili hiçbir şey (yüzümü bile) anımsamıyordum. İster inan, ister inanma. Kentte sakallarımı kökünden kazıtmak için gittiğim berberin soluk aynasında gördüm burda ilk kez o anımsamadığım yüzümü. Unuttuğum yüzümü. Ve şaşırdım: Demek ben buyum?
- Hadi, ne duruyorsun sevgili okuyucu hadi yeni bir yılın eşiğinde değilsen bile sen de sarıl kaleme. İster başına gelenleri yaz ister aklından geçenleri ister düşlerine girenleri. Ama yaz. çünkü her kalem yazabiir--- en azından şu benim kırık kalemim kadar.
- "bağırıyorum.Ama sesim çıkmıyor.Ateşi isteyen.Yeniden doğmayacak olsa bile,yok olmayı isteyen bir kuşun çığlığı.Sanırım köpek duydu bu çığlığımı ve dönüp koşmaya başladı." - Çığlık
- Böyle koştuğuna göre varacağı bir yer olmalı, dedim. Dünyanın yuvarlak olduğunu öğretmediler mi sana?
- -Bir kitaplığa, kitaplık demek için kaç kitap gerekir? -Kimileyin, yüz kitap yeterlidir.Kimileyin bin kitap yetersizdir. Nitelik mi önemli olan? -Her zaman nitelik. -Kitaplıklar insan oğlunun çöplüğü müdür yoksa ''hazine dairesi'' mi? -Hazine-dairesi- çöplüğü. -Bu çöplük ne işe yarar? -Nitelikli gübre üretir.
- Kapıyı açıp çıktım. Çıktıktan sonra da dönüp kapamadım kapıyı. Açtığım kapıyı bir kez de başkaları kapasın, dedim içimden.
- kafka, karabasanlarında gördü belki seni, ama adlandıramadı (ya da girmedin onun düşlerine) bilseydi, senin gibi bir yer var yeryüzünde en korkunç kitabın konusu sen olurdun. tolstoy bilseydi seni soyluluğundan bin beter utanırdı. ve kimbilir belki yazarlığında -şimdi benim utandığım gibi- avvakum bilseydi yakınında senin gibi bir kent olduğunu, kafkasları aşıp çile çekmeye sana gelir, senin mağaralarında yaşardı. dostoyevski sürülseydi sana yer üstünden notlar'ı yazardı ya da suç ve suç'u...
- Kitapları da dostlarını seçer gibi seçmeli kişi, öyle değil mi? Ben öyle yaparım.
- Gece. Bir türkü yükseliyor. Bir kadın sesi. Türküden çok bir inilti, bir yakınma. Bu nerenin türküsü, diyorum. Türkü değil, bir ağıt, diyor Vahap. Ne diyor? Yeni yakmış olmalılar, bilmiyorum. Susuyor. Gecenin içinden gelen bu ağıtı dinliyor. Sonra, uzun bir susuştan sonra, bu dağları bilirdim, gurbeti bilmezdim, diyor. Gece yüreğimde bir hançer, diyor. Kim sapladı bu hançeri, bilemem diyor. Gel hançeri çıkar, diyor. Gel hançeri çıkar, diyor. Akan kanım... Devam etme, diyorum. Ben bu ağıtı daha önce dinlemiştim. Hiç sanmam, diyor Vahap. Ben bile duymamışken... Sizin ağıtlarınız birbirinin aynı, diyorum. Sesimi yükseltiyorum. Tümü birbirinin aynı. Sonra rehberimin gönlünü almak istercesine, Ölüm gibi, diyorum.
- "öyleyse niçin yazıyorsun? yazmak için. öyleyse niçin yazıyorsun? kurtulmak için. öyleyse niçin yazıyorsun? anlatmak için. öyleyse niçin yazıyorsun? susmak için. öyleyse niçin yazıyorsun? kusmak için. öyleyse niçin yazıyorsun? mutlu günler için. öyleyse niçin yazıyorsun? bilinmek için. öyleyse niçin yazıyorsun? umutsuzluğu yenmek için. öyleyse niçin yazıyorsun? güçlüğü yenmek için. öyleyse niçin yazıyorsun? çünkü için - yazıyorum." (s. 88)