- Üçüncü gece ne olursa olsun kaçmaya kara verdim. İster yollarda öleyim, ister ardımdan yetişsinler, öğretmen Duyuşen gibi son nefesime kadar dövüşeceğim. (S. 48)
- Kara yüzlü kadın, dilsiz gibiydi. Soğuk, kül gibi gözleri bomboş bakıyordu. Korkak yetiştirilen köpekler vardır. Kötü yürekli sahipleri ellerine ne geçerse indirirler kafalarına, köpekler de dayağa alışırlar. Başkalarına bir umutsuzluk, boşluk gelir. Bakınca korkar insan. Bu kara kadına baktığımda, yaşamadığımı, mezarda olduğumu sanıyordum. Derenin şırıltısı uyarıyordu beni. Sular, çağıldayarak taştan taşa sekerek, özgür akıp gidiyordu. (S. 47)
- Öyle büyük bir iş değildi. Köylüler toplanıp derenin üstüne iki kalın dal atsalar köprümüz olacaktı. Ama o zamanlar köylüler bilgisiz, geri kalmış olduklarından okula önem vermiyorlardı. Duyuşen'e zamanını boşuna harcayan bir enayi gözüyle bakıyorlardı. Çocukları okumuş, okumamış önemli değildi. Hepsi atla geziyorlardı, köprüyü ne yapsınlardı? Yine de biraz düşünmeliydi biraz köylülerimiz. Başkalarından daha akılsız olmayan bu genç, neden bütün güçlüklere katlanıyor, alayla karşılandığı halde ısrarla, özenle neden onların yavrularını okutuyordu? (S. 29)
- Yalnız şunu bilmelisin ki, mutluluk ancak namus ve haysiyetini koruduğun sürece vardır. Bu sözümü sakın unutma! (S. 16)
- Evet, bizim gelin öyledir, derdi annem, doğruyu insanların yüzüne karşı söylemeyi sever. Böylesi dedikodu yapmaktan, dolaylı ve iğneli sözler söylemekten iyidir. Sizinkiler erdemli görünüp saman altından su yürütürler. Kokmuş yumurtalar da hep böylelerinden çıkar. Dıştan bakınca bembeyaz, ama içi burnunuzun direğini kırar! (S. 15)
- Varsın Danyar'ın kaputu eski, pabuçları delik olsun! Ondaki ruh zenginliğinin bizim hiçbirimizde bulunmadığını çok iyi biliyordum ben. Cemile'nin onunla mutsuz olacağına hiç inanmıyordum. (S. 67)
- Niçin hain oluyormuşum ben? Kişiliğini ne ihanet ettim? Aileme mı, soyumuza mı? Ben gerçeğe, hayatın gerçeğine, o iki insanın gerçeğine ihanet etmedim. Ama bunu kimseye anlatamazdım. Annem bile anlamazdı beni. (S: 69)
- O anlarda, herkesi kuşatan felaket anlarında, Anatay'ın babası gerçekten onların da babası olmuştu. O anlarda, gerçekten şanlı bir kahramandı o. Çünkü bir insanın büyüklüğü, değeri, yakınları tarafından en çok onu yitirdikleri zaman anlaşılırdı. Bu her zaman böyle olmuştur. Böyle olacaktır... (S. 172)
- Rahmetli Satarkul'un evinde yakarışlar dindi. Onun yerini korkunç bir sessizlik aldı. Acı gerçeği, büyük kaybı kabul ediş sessizliğiydi bu. Yakarmak, ağlamak bir reddediş, bir başkaldırmadır. Ama ellerinden bir şey gelmediğini, gidenin geri gelmeyeceğini anlayıp susmak daha korkunçtur. Bu suskunlukta en karanlık düşünceler gelir insanın aklına. (S. 175)
- Bu yerlerde trenler doğudan batıya, batıdan doğuya gider gelir... gider gelirdi... Bu yerlerde demir yolunun her iki yanında ıssız, engin, sarı kumlu bozkırların özeği Sarı Özek, uzar giderdi... Coğrafyada uzaklıklar nasıl Greenwich meridyeninden başlıyorsa, bu yerlerde de mesafeler demir yoluna göre hesaplanırdı. Trenler ise doğudan batıya, batıdan doğuya gider gelir... gider gelirdi...