- Amerikan eğitimi de çok iyi cahiller yetiştirir. Amacı budur.
- İsmet Paşa, Gâzi'nin yol arkadaşları, onun başkanlığına karşı el birliğiyle karşıt görüşlülüğe geçerler diye, korkmuş, o yüzden onlara işbirliği önermiş; tek şartı da, ilginç: 'Açıkça' Gâzi'nin karşıtında bulunmamaları! Çoğu, gizli ya da açık, hatıralarında, bulunacakları kadar karşıtında bulunmuşlardı. Fevzi Çakmak'ı yanı başına aldıktan sonra, karşıtlıktan çekinecek ne kalmıştı ki? Asıl sebebi, o devrimi kökten bir devrim diye anlamamaları; tam tersine, ülkenin ekonomik altyapısını dönüştürebilecek bir genişliğe ulaşmasından korkmalarıdır. Bu yolda, hepsi aynı düşüncedeydi. Hepsi 'reformcu' idi; şapka giyilecek, kadınlar serbest dolaşacak, alafranga müzik dinlenecek, Yunan/Latin kökenli alafranga bir 'kültür' yaratılacaktı. Bunlara hangisi karşıt oldu? TBMM Başkanları Cebesoy mu? Karabekir mi? Büyükelçi Rauf Bey mi? Neden olsun, onlar Osmanlı'nın saltanat döneminde de ne zamandır böyle yaşamaktaydılar. Gâzi'nin şu sözleri üzerinde, ben, acaba neden çok düşünmüşümdür? "Ey yükselen yeni nesil! İstikbal sizsiniz. Cumhuriyeti biz tesis ettik, onu ilâ ve idâme edecek sizsiniz!" (E. Z. Karal - Atatürkten Düşünceler, 93. sayfa, Türkiye İş Bankası Yayınları, 1953) Sizce neden böyle demişti? Yol arkadaşları'nın hiçbirine güvenemediğinden mi?'
- boynuna o yeşil fuları sarma çocuk gece trenlerine binme kaybolursun sokaklarda mızıka çalma çocuk vurulursun
- ölsem yalnız kalsam cüzdanım kaybolsa parasız kalsam tenhalarda kalsam çarpılsam hiç bir gün hiç bir postacı kapımı çalmasa yanılmıyorsam sen eğer yine istanbul?san senin ıslıklarınsa kulaklarıma saplanan bu ıslıklar gözbebeklerimde gezegenler gibi dönen yalnızlığımdan bir tekmede kapılarını kırıp çıktım demektir ulan bunu sen de bilirsin istanbul kaç kere yazdım kimbilir
- bıyıklarımdan damlata damlata büyük rezilliğimizi içtim
- serüvenlerin tutsağıyım yenilmişim çiğneyip tükürdüğüm yoksa korku mu
- öbür ışıkları getir hadi süleyman bulvarın ortasında dur bağırma senin için bir yağmur hazırladım hadi ışıkları getir yağdıracağım al bu nisan akşamını benimkini ver sual sorup durma sevmiyorum öbür ışıkları getir hadi getir karanlıkta korkuyorum karnım ağrıyor o kadını da getirsene portakal yiyen porselen dişli kadını hani pantolon giymiş dur dolmabahçe saatini dinleyeceğim on ikiyi çalsın öyle getir hadi getir büyük yolların haydudu deniz fenerinden mi çalarsın işte çal kibrit mi tutarsın bilmem işte tut öbür ışıkları getir hadi süleyman sana yağmur hazırladım yağdıracağım sen kimsin süleyman bir de bu var
- ıslak bir otomobil sabah karanlığında seni kaybedilmiş bir oyuna iletirken inadın nagant gibi koltuğunun altında oynamakta direnmek ne demek düşündün mü en hızlı manşetlerin en gergin saatında tırmandığın ipin nerden çürüdüğünü ne gün kopacağını kestiremeden inadın nagant gibi koltuğunun altında tırmanmakta direnmek ne demek düşündün mü ya sırtlan dişleri kontes ağızlarında en kral öpüşmeyle gelen ya çakal salyası bulaştığın her kadın ayrıca kirletirken sevişmekte direnmek ne demek düşündün mü bu çabuk değişen deliler borsasında tanrının simsiyah yeryüzüne tükürdüğü karşılıksız adamlar her gece yarısı deprem gürültüleriyle ansızın yıkılırken inadın nagant gibi koltuğunun altında yaşamakta direnmek ne demek düşündün mü
- basmâne'de gaziler caddesi'ne ürkek bir çarşamba götürdüm siz böyle akşamüstü görmediniz
- leylâ güzel kızdı ben böyle göz görmedim sen de güzelsin bak omuzların meselâ biz elektrikçi kısmı karanlıkla güreşiriz ölüm tellerde ıslık çalar gözümüz pektir saçların kendinden mi sarı boyadın mı öyle örtülü bakma içimi karıştırıyorsun