- Gözlerin kaç gece eder
Dudakların kaç karanfil
Gülünce sehpalar devriliyor
Kızgınlığın kaç yanardağı - Sabah olmak her gece kolay mı sanırsınız
Bulutları dağıtıp güneş olarak doğmak
Denizle gök arasında çiy yorgunu şehre - Nedense ölmeye heveslenir insan
Uzaya bir avuç yıldız tozu gibi savrulmaya
Rayından çıkmıştır yaşamak
Bir eskimişlik duygusu nereye baksan
Gücü yetmez kimsenin kimseyi kurtarmaya - Gülümse tozu gitsin yalnızlığımızın...
- Çiftin çifte yalnızlığı en büyük rezillik...
- Senin beklediğin gemiler hiç gelmeyecek...
- Öyle ağır yalnızlığı herkese vermiyorlar...
- Herkes nasıl mutlu olur? Laf mı bu? Mutlu olmak, yakınmakla yetinmesini bilmek demektir.
- Düşünüyorum da, kendi kaderi bile, kendisinde ufak büyük hiçbir kaygı uyandırmayan bir adamdan, başkalarının kaderi ile ilgilenmesini beklemek, budalalığın daniskası. Kendi kendimden bile kurtulmuşum ben. Bir manada kaybolmuşum. Bu etrafımızdakiler umurumda değil. Olaylara bir tabanca, bir demet çiçek, bir kutu penisilin kayıtsızlığı ile katılıyor; hayattan eski veya yeni şairlerin söylediği tarzda, hiçbir zevk almıyorum. Öyle ya, ruhsatlı veya ruhsatsız olmak, tabancayı asla ilgilendirmez. Aslolan, onun maddi varlığıdır. Benimki de, aşağı yukarı öyle. Bunun dışında; gülme, yaşama, nefes alma, koklama, görme, düşünme yeteneklerimden hiçbir çıkarım yok.
- Sonra, zamanlar kötü. Bütün bunlar nasıl oluyor, nasıl geçiyor anlamıyorum. İşler daima aksıyor. Neden böyle oluyor? Her geçen gün ekmeği daha pahalı alıyoruz. Ev kiraları daha pahalılanıyor. Vergiler biniyor. "Harp bitsin her şey ucuzlayacak" diyoruz. Harp bitiyor, bir yenisi başlıyor, hiçbir şey ucuzlamıyor. Kimisi, çocukken işler daha iyi gidiyordu galiba diye düşünür. Kırk paraya bir cep leblebi. Şimdi? Şimdi kırk paranın, beş kuruşun lafı mı olur? Para peynir gibi eriyor. Peki ama, bunun sonu nereye varır? Bunu ben bilemem. Başımızdaki büyük adamlar düşünmeli. Muhakkak düşünüyorlar. Gazeteler, radyolar, her gün onların düşündüklerini söylüyorlar. Diğer bazıları onlarla uğraşmaya kalkışmışlar. "Muhalefet" yapıyorlar. Bir gürültüdür gidiyor. Ben bazen hükümetten yana, bazen muhalifim; bazen gerici diye, bazen komünist diye, evimi polisler basar, beni alır götürürler. Bazen evimde oturur, kanarya beslerim. Gazeteye, radyoya elimi sürmem. Ekmek yine ucuzlamaz. Aksine bozulur, esmerleşir, bir kuruş da üste koyar.