- Denizi ve baharı getirdim sana, Kuşan bayramlık bakışlarını. Sevgiyi ve dostluğu getirdim sana, Gülümsesin dudaklarında bir çocuk. Acıyı ve zulmü getirdim sana, Öfkeyle sık yumruklarını. Işığı ve bilimi getirdim sana, Öğrenmeye hazırla alnını. Ama yaşamı öğretemem, Ne duruyorsun sıvasana kollarını.
- Kanatları kafeslere sığmayan Kuşları çağırın ufuklara. Uçarı çingene kırlangıçlarını, Alaca su bülbüllerini. Süzülsünler güneşin ışığından Soluğumuza vursun gölgeleri. Mavi damlalar toplayın Solgun çiçeklerin rüzgârından Bir tutam gökyüzü, Bir parça deniz Görkemli düşlerimiz kirlenmesin Duvarların pençesindeyken bedenimiz.
- Gözlerin düşünce gözlerimin aklına Uyanır sisler arasından bir çift nilüfer Bir ırmak çırpınır yakamozların kuşatmasında Bahara koşar bozkırda tarlalar Saçların takıldımıydı parmaklarımın ucuna Ürperir yeryüzünün bütün ormanları Kıvrılır çiçekli dallar Dolanır yüreğime yabani bir sarmaşık Gülümsediğinde bana Bir gelincik açar dudaklarının kıyıcığında Kayısı kokar çillerin Gözlerimi alır bal rengi bir ışık Dokunduğumda sıcaklığına Damla damla dudaklarıma yapışır tenin Eriyip gidersin avuçlarımda Yanaklarında kor alevlerin kızıllığı Seni düşündüğümde Uzanmış bulurum kendimi Güneşin altında yemyeşil toprağa Bir ırmak devrilir başucumdan Suyun göğsünde ağaçların gölgeleri Saçlarımda yine o rüzgar Usulca alır beni sevdan Çarpar bir gözlerine, bir ırmağa Bir gelinciklere, bir dudaklarına...
- Senden her ayrıldığımda Çılgınca dalgalanan bir insan denizinde Annesini yitiren bir çocuğun Ürkek hüznü çöker yüzüme. Seninle her karşılaştığımda Sabah kırağısıyla yıkanan çiçeklerin Cemresi vurur gözlerime. Seni tam bulduğum anda yitirmenin korkusu Tam yitirdiğim anda bulmanın sevinci, Seni treni kalkan bir yolcunu telaşı, Seni ilk öyküsünü bitiren genç bir yazarın hevesi Seni kayaları parçalayarak akan bir ırmağın deliliği, Seni güneşin tembel bakışları altında Uzanan başakların dinginliği, Seni bayramlık için para biriktiren Küçük bir çırağın sabırsızlığı, Seni bilmem hangi zalim kurşunun Kırdığı kanadına söz geçiremeyen Göçmen kuşun çaresizliği, Seni zorlu yıllardan sonra karşılaşan Kavga arkadaşlarının neşesiyle, Batarak kirpiklerime kadar gümüşten denizlere Vur emriyle aranan bir kaçakmışsın gibi Taşırım can evimin en saklı yerinde...
- Güneş ışıklarıydı yapraklarında yansıyan Kurumuştu sonbaharın hüzünlü damlaları, Şafağında ilk yaz sevdasının. Çılgınlaşmak için doğa, Bir işaret bekliyordu gökyüzünden. Yaşam patlamaya hazırlanıyordu Bahar yollarında. Tomurcuk mu kalsam? Çiçek mi olsam? derken, Saçlarından yakalayıp rengârenk bir rüzgâr, Sürükledi ışıltılı bir uçurumun kıyısına, Baktı ki önü yıldızlı bir sonsuzluk Arkası geri dönülmeyecek denli bayat, Taştı yüreği, Karışıyordu ki yalımlanan dalgalara; Ansızın, Sıradan renklerle donanmış, Sıradan bir tablonun Uysal bir çiçeği olduğunu anımsadı.
- Sensiz günler, gümüş tellerdir, İlk kar gibi ansızın düşüveren saçlarıma, Yaralı bir kaplan çığlığıdır, Vurdum duymaz dağların suratına haykırılan. Acı bir türküdür sonu gelmeyen, Yaşanan bir hüzündür artık. Bir ağaçtır tüm dalları budanan. Duyup da isyanımı karamsarlığa kapılma. Biliyorsun her bulut kendi yağmurunu taşır, Karanlıklar düşen damlalarla aydınlanır. Sevinç bir tohum gibi yeşerir avuçlarda, Işır gözlerin içi, Aydınlanır yüzler, Avuçlardan taşan sıcaklık. Anlatır dillerin anlatamadığını, Yiter gider ayrılık, Yiter geçen günlerin Soluk rüzgârlarına takılıp. Kapı dışarı edilir hasret Ve mutluluk geniş bir merhabayla Kurulur yürekteki tahtına.
- Sen yoktun. Terk edilmiş bir İstanbul vardı Yaslanmış gökyüzünün umarsızlığına, Eylül rüzgârlarıyla sararan Bayram kartpostallarına benzeyen. Sen yoktun, Bir çocuk ağlardı istasyonlarda, Geceyarıları uykumu bölerdi hıçkırıkları, Trenler geçerdi gözbebeklerimden, Kirlenirdi bembeyaz umutlarım. Sen yoktun, Yokluğunla kalkardı ada vapurları, Gölgelerimiz gezinirdi ağaçlıklı yollarda, Kayalıklarda seslerimiz çınlardı, Deniz seni sorardı bana. Sen yoktun, Tüm dünyayı değiştirebilirdim, Oysa aynalarda eskiyor yüzüm. Ne yana baksam karşımda bir anı, Meğer İstanbul ne çok benziyormuş sana. Sen yoktun, Omuzlarımda paramparça bir yürek, Göğüs kafesimde karmakarışık bir kafa, Kıvranarak olayların burgacında, Gezinirim sensizlikle, deliliğin sınırlarında. Sen yoktun, Sen yoktun, Kanayan bir sevda vardı Yeryüzü ıssızlığında.
- Paramparça geçer Sürgün grisi bulutlar. Gün sevdalı bir yürektir, Tükenir kanayan sularda. Solar mor dağların yüzü, Çöker körfez yalnızlığıma Yıllanmış yapraklara vururum sensizliği, Kurumuş otların burukluğuna. Ellerimde büyür ağaçların gölgeleri, Gözlerimde puslanır lambalardaki ışık. Tükenir şarkılar, Çekilir kayalıkların kuytuluklarına Köy çocuklarının neşesi, Deniz teslim olurken geceye, Büker boynunu öksüz ellerim, Ve başlar gök ağlamaya.
- Bekle... Arınmak için bekle. Kavuşmak için bekle. Mutlu olmak için bekle. Yılların ötesinden gelecek yabancıyı bekle. O seni arındıracak, o seni kavuşturacak, o seni mutlu kılacak.
- Umudumu yitirmedim ama biraz gölgelendi inancım. İnancım her gölgelendiğinde Nuvanza göründü bana. Bir Tanrı gibi rüyamda göründü. Umudumu tazeledi ve bekle dedi. Ve ben bekledim. Şimdi çok yorgunum. Şimdi ölüler ülkesinden esen rüzgâr üşütüyor tenimi. Şimdi zamanım kalmadı. Ama biliyorum bekleyişim bitmedi. Biliyorum, bedenimiz olmasa da ruhlarımız kavuşacak nasılsa.