- Aristo'nun tabiriyle "birbirlerine hoş ve faydalı görünmedikleri gün birbirlerini artık sevmeyen" dostlarla ne işimiz var bizim. Bizim, peygamberi ısırmasın diye ayağını yılan deliğinin üstüne kapatan Ebubekir'imiz, suikastı haber alınca peygamberin yatağına yatan Ali'miz var. Son yudum suyu birbirlerine gönderip susuz şehid olan sahabilerimiz var.
- Acaba asla aklınıza kim olduğunuzu ve niçin doğmuş olduğunuzu düşünme kaygısı gelmeyecek mi? Tanrının, bilmeniz ve tanımanız için gözünüzün önüne serdiği, kainatın o kadar imrenmeye layık manzaralarına hiç dikkat etmeden mi öleceksiniz?
- Sevgili dost, Bana öyle bir kelime söyle ki, hiç eksilmesin.
- Sevgili dost, Ellerini uzat.
- Sevgili Dost, ''Kalpler ancak Allah'ı anarak huzur bulur,'' ayetini biraz daha dikkatli okuyacak olsak, basınç odasının yerini göreceğiz. Evet, bu ayet, adına ''stres'' denen çağdaş basıncı düşürecek ilahi bir odaya, Kur'an'a çağırıyor bizi. Frankenstein'ın yaratığı değil, Allah'ın kulu olmak ne güzel! Ne güzel ''Allah en büyüktür,'' sözü.
- Sevgili dost, Bir bedenin organları gibi olduğumuz söylenmişti bize ve biz buna inanmıştık. Çünkü bu sözün sahibi Peygamberimizdi. Vücudumuzun bir parçasının geçirdiği rahatsızlık hani bütün vücudu ateşler içinde bırakacak, bütün vücut bu rahatsızlıktan elem duyacaktı? Kol kesilirken dudak gülüyor, ayak kesilirken kollar el çırpıyor, bir göz oyulurken diğer göz futbol maçı izliyor. Bir cinnet olmalı bu!
- Sevgili dost, Birileri tarafından sürekli izlendiğini düşünmek bir delilik belirtisidir de, biri tarafından izlenildiğini düşünmemek neyin belirtisidir ?
- Sevgili dost, Allah her şeyi bilir.
- Sevgili Dost, Birbirimizi tanımak için neyi bekliyoruz? Birbirimizi anlamak için neyi bekliyoruz? Birbirimize anlatmak için neyi bekliyoruz? Bak ne diyor Rousseau: ?Dostumuzu tanıyabilmek için büyük hadiseleri bekleyeceğiz; o zaman da iş işten geçmiş olacak; çünkü onu tanımak zaten bu hadiseler için lâzımdı.?
- Sevgili dost, Sen lâzımsın bana ve önemlisin hadiselerden. Çünkü büyük bir olaydır dostluk. Çok büyük.