- Çünkü zenginlik Müslüman olmayanlardan alınmış . gözü açık Türk köylülerine verilmiştir. Bugün bir türlü burjuva olamayan Türk zengininin temel çelişkisi de buradadır. Bu zengin tabaka , taklit edecek, özenecek bir tabaka bulamadığı için kitle kültürüne egemen olan yoz bir eğlence anlayışını benimsemekten , paylaşmaktan başka bir yol bulamamıştır. Kısacası , olmayan burjuvazinin romanı yazılamamıştır.
- "Bu dünyada sana kötülük yapmak isteyen insanlar çıkacak karşına ama unutma ki iyilik yapmak isteyenler de çıkacak. Kimi insanın yüreği karanlık, kimininki aydınlıktır. Geceyle gündüz gibi! Dünyanın kötülerle dolu olduğunu düşünüp küsme, herkesin iyi olduğunu düşünüp hayal kırıklığına uğrama! Kendini koru kızım, insanlara karşı kendini koru!"
- "Acaba yoksullar zenginlerden daha mı çok hastalanıyorlardı,yoksa nüfusları daha çok olduğu için mi hastaneleri dolduruyorlardı?"
- "Başkentten bir yönetici atanamayacak kadar küçük bir yerleşim birimiydi adamız. Bizi göz ardı etmişlerdi.
Ah unutulmuşluk, ah terk edilmişlik... Ah yalnızlık!
Meğer ne değerli kavramlarmış bunlar. O dingin hayatlarımız için ne kadar gerekliymiş...."
"Başkan'ın hayatımızdaki varlığını her geçen gün biraz daha hissetmemize karşın, biz olayları görmemeyi,
her zamanki saf tavrımızla gelişmeleri iyiye yormayı sürdürüyorduk.
Belki de söyledikleri doğruydu, o adada kentlerden, uygarlıktan uzakta yaşayarak yabani insanlar haline gelmiştik.
Şimdi geriye doğru baktığım zaman,
bu tavrımızın aşırı bir tembellikten, uyuşukluktan kaynaklandığını açıkça görebiliyorum. Hiçbir şeyi protesto etmiyorduk, karşı çıkmıyorduk.
'Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın!' diyor ama yılanın bize de dokunacağını hesap edemiyorduk...."
"Biz insanlar, sınırlarımızı bilmeden kendi aklımızı beğeniyoruz, öğrenmiyoruz, akıllanmıyoruz. Her şeyi anladığımız zaman da genellikle iş işten geçmiş oluyor." - "Bu dünyada sana kötülük yapmak isteyen insanlar çıkacak karşına unutma ki iyilik yapmak isteyenler de çıkacak.Kimi insanın yüreği karanlık, kiminki aydınlıktır. Geceyle gündüz gibi! Dünyanın kötülerle dolu olduğunu düşünüp küsme, herkesin iyi olduğunu düşünüp hayal kırıklıpına uğrama! Kendini koru kızım, insanlara karşı kendini koru!"
- okuyup nasıl olduğunu görecem
- Herhalde mutluluk dedikleri de bu olsa gerek.. Biraz güvenlik, biraz can sıkıntısı
- İnsanlar delidir! Neyi niçin yaptıklarını bilmezler. Beyinlerinde bir diktatör vardır, onları hormonları yönetir ama bunun farkında olmazlar, kendi iradeleriyle davrandıklarını sanırlar. Belki Arzu'nun durmadan kocasını sevdiğini söylemesi, kendini ikna gereğinin bir sonucuydu. Belki de nefret ediyordu adamdan. Belki öyle bir adamla evlenmiş olduğu için başkalarına giderek cezalandırıyordu onu.
Aşk dünyadaki en tehlikeli, en öldürücü duygudur.
Her genç insan gibi aşk konusu çok ilgisini çekiyordu, aşkı mutlulukta ulaşılacak en son nokta olarak görüyordu.
Aşk denen şey bazen yürür, bazen uçar; bazen koşar biriyle birlikte; bir başkasıyla ölümcül yürüyüşe çıkar; üçüncüyü buzdan heykele çevirir; dördüncüyü atar alevlerin içine. Birini yaralar; öldürür ötekini. Aynı anda çakıp sönen bir şimşeğe benzer. Geceleyin saklar, şafakta zapt edilecek olan kaleyi. Çünkü dayanacak güç yoktur karşısında.
Aşklarına karşılık bulamadıkları için intihar eden kadınlar ve erkekler mi istersin, Kıbrıs kralı gibi içini yiyip bitiren yersiz kıskançlık krizleri sonunda çok sevdiği karısını elleriyle boğup öldürenleri mi, hapse düşenleri mi, toplu katliam yapanları mı, güzel Helena yüzünden çıkan büyük savaşı mı, düelloda ölenleri mi, işkencede sevgilisinin adını söylememek için dişleriyle dilini koparıp atanları mı, delirenleri, tımarhaneye düşenleri mi, bütün itibarını ayaklar altına alanları mı, yok olan servetleri mi?
İnsanın iradesini elinden alır da ondan. Seni yönetmeye başlar, mantık kaybolur, doğru dürüst düşünemezsin bile. Birine aşık olmak, gözü bağlı olarak, bir uçurumun kıyısında yürümek demektir. Başına neler geleceğini hiçbir zaman bilemezsin. Sonu ölümde olabilir, cinayet de, intihar da.
Her korktuğunu yapmak, korku yolunda aşama aşama ilerlemek bir alışkanlık olmuştu onda. Sanki sürekli bir cesaret sınavına giriyor gibiydi. Birkaç kez daha denize gelsek, mutlaka derinlere gitmek için zorlardı kendini.
Kıskanmayı bile unutmak. Onu mutlu eden her şeyi ve herkesi sevmek. O noktada sahiplenmek biter, saf aşk kalır.
Beynin durmadan hormon salgılıyor ve bu yaşta yoğun biçimde bu hormonların etkisi altındasın. Sen özgür olduğunu, kararlarını kendinin aldığını sanıyorsun ama mutlak bir kölesin aslında. O küçük bir soğana benzeyen organın kölesi. Neslin devamı için sana çocuk yaptırmak istiyor. Bunun içinde çiftleşip çocuk yapacak uygun bir erkek arayışı içindesin. Yana yakıla bebek istediğini sanıyorsun ama aslında isteyen sen değilsin; o. Sonra o ihtiyaç ortadan kalkıverir. Bebeği yaptıktan sonra da hipofiz, seksten çok, beslenme, koruma, sahip çıkma talimatları yağdırır. Ta ki menopoza kadar. - Nietzsche' nin "aktif unutma" tezi üzerinde çalışıyordum. Ona göre hayvanlarla insanlar arasında temel bir tarihsellik farkı vardır. Hayvanların tarihselliği yoktu; dün ve bugün arasında bir fark hissetmezlerdi. Bu tarihsel bilinç insana özgüydü ve hayvanları kıskanmamız için bir sebepti. İnsanın geçmişini araştırması acı veren bir deneyimdi. Mutlu olabilmenin tek şartı "unutmayı" başarabilmekti. Hayvanların yaptığı gibi neredeyse hafızasız yaşamak ve mutlu olmak mümkündür ama hiçbir şeyi unutmadan yaşamak imkansızdır. Gelecekte neler yaşayacağını, yarın ne olacağını bilmek ! Bundan daha korkunç bir ceza yoktur dünyada. İnsan soyu zayıf, kırılgan, ölümlü, her türlü hastalığa, kazaya, acıya açık ama kendini avutarak yaşıyor, bunları unutuyor. İşte anahtar kelime bu; hayatın özü, büyük sırrı; olmazsa olmazı: Unutmak. Eğer unutmak diye bir şey olmasaydı, yaşamda olmazdı. İnsan, unutmadan hayatını sürdüremez.
İnsanın en kötü yalanı, kendine karşı olanıdır.
Denizler ötesine giden kişi yalnızca iklimi değiştirmiş olur, aklını değil.
Biz istesek bile seni yiyemeyiz, çünkü hepimiz ot yiyen hayvanlarız. Siz insanlar, et yiyen vahşi yaratıkları, kurtları, çakalları yemiyorsunuz. Onlar sizin kardeşleriniz. Niye bizim gibi kimseye zararı olmayan, sadece otla beslenen hayvanları yiyorsunuz da et yiyenlere dokunmuyorsunuz? Aranızda bir anlaşma mı var? Avcı avcıya ilişmiyor mu? Kurt, çakal, kaplan, köpek, kedi niçin sofranıza gelmiyor?
Her insan bedeninin çürüyeceğini bilir ve bundan korkar. Ama çoğu insanın ruhu gövdesinden önce çürür; nedense bundan kimse korkmaz!
İnsanın gövdesini dev bir silindirle ezebilirler ama ruhunu daha da kolay ezebiliyorlar.
Zenginlik insana ait bir özellik değil diyorum. Para insanın doğal bir parçası değil; kaybolabilir, çalınabilir, soyut bir kavram, bir takım sıfırlar. Zaten hayatta anlamlı olan değerler parayla sahip olunamayanlar. Kitap, çalışacak insan, eşya alabilirsin; ama bunlar bilginin, dostluğun, paylaşma duygusunu yerini tutamaz. Oysa zengin aptallar paranın çok önemli olduğunu sanıyorlar, bu yüzdende servetlerinin kendilerine ruhsal bir ayrıcalık, özel bir mutluluk getirmesini bekliyorlar. Bu mümkün olmayınca, içleri de boş olduğu için can sıkıntısı başlıyor. - İşte anahtar kelime bu; hayatın özü,büyük sırrı;olmazsa olmazı: Unutmak.Eğer unutmak diye bir şey olmasaydı,yaşam da olmazdı.İnsan, unutmadan hayatını sürdüremez.