- Yine de üzgün; ama tatlımsı bir üzüntü bu, kahredici değil, yerleşik.
- Her zaman kendi kendisiyle savaştadır.
- "Kadınsız hikaye tuzsuz aşa benzer."
- Masanın çekmecesinden bir defter çıkardı. Buna günlük de denmez; içine her gün yazmıyor. Ara sıra, yaşanmış günün üzgünlüğünü, sevincini -ama bilinmeyen bir süzgeçle eski kesinliklerden, tortularından süzülüp arınmış olarak- bir daha yaşamak için bu defteri açardı.
- İnsan hasta oldu mu kendi etinin bilincine daha çok varıyordu.
- Kadınların neden evlendiklerini anlıyorum: yalnız kalabilmek için.
- Akşamları elinizde paketlerle dönersiniz. Sizi bekleyenler vardır. Rahatsınız. Hem ne kolay rahatlıyorsunuz. İçinizde boşluklar yok. Neden bende sizin gibi olamıyorum? Bir ben miyim düşünen? Bir ben miyim yalnız?
- Yaşamanın amacı alışkanlıktı, rahatlıktı. Çoğunluk çabadan, yenilikten korkuyordu.
- Ama biliyordu: yetinemeyecekti. Başka şeyler gerekti. Güçlüğü umutsuzca zorlamak bile güzeldi.
- Bir cümle üstünde saatlerce durmak vardı: kafasına yürüyenlerden birini seçmenin sorumluluğu vardı. Kelimelerin yetersizliğini öğreniyordu.