- Ayıktı. Yılbaşı gecesinden beri içmiyordu... Sıkıştıkça içkinin kurtarıcılığına dek düştüğü için hep kendinden utanırdı.
- Bütün yazdıklarını acele etmeden, küçük küçük yırttı. Bu da bitmişti.
- Yüzüne baktıkça ona sarılmaktan çekiniyordu. İçini böyle çırılçıplak açan birinin, artık bunları gören insanı sevemeyeceğini sanıyordu.
- Sesi kelimelere tıpatıp uygundu.
- Düşünmeden edemem, biliyorsun, seni seviyorum ben. Sigarasını küllüğe bastırdı. "Nasıl kolayca söyleyiveriyor bunu. Sevmek! Kelimelere herkes kendine göre bir
anlam, bir değer veriyor galiba. Bu değerler aynı olmadıkça iki kişi iki ayrı dil konuşuyorlarmış gibi olmuyor mu?" - Sana bakmayı biliyorum ben. Söylediklerimi dinlerken, "Bunu yapamaz ama tutar gene
elimi öpmek isterse?" diye düşünüyordun. Bak, dudaklarını belli belirsiz boyamışsın.
Boyarken aklından geçenleri biliyorum. Aynaya bakınca sana solgun gibi göründüler.
"Sevmez ama azıcık süreyim, fark etmez." dedin. Öpüşeceğimizi biliyordun. Dudakların
daha bir çekici olsunlar istiyordun. Aklında hep bugün benimle öpüşeceğin vardı. İstiyordun.
Nerden mi biliyorum? Çünkü ben... Seni öpmek istiyorum. - Kapkaraydı içi. Onu dinleyen, şehri üst üsle dolduran yapılardaki insanların içinde bir tek mutlu kişi bile yok sanırdı.
- Dünyada gereğinden çok kadın vardı.
- Normal insanlardan korkarım ben.
- İçinde kızgınlığa benzer bir duygu vardı. Önemli olan pencereden bakıp bakmadıkları değil, onun dudaklarına yaklaştığı zaman bunu düşünebilmesiydi. Yoksa kişi, dışardakilerden hiç mi kurtulamayacaktı?