- İnsanlarda anlayamadığı bir şey de gazete okumalarıydı. Neden her sabah içlerini karartmak gereğini duyarlardı acaba? Futbol maçı hastalarınınkini anlıyordu. "Ya ötekiler?" Binlerce gazete satılıyor bu şehirde. Örneğin, şu yaşlı adam! Yoksa ?FATİH'TE İKİ EV YANDI' başlığını görüp "İyi ki benim orda evim yok" diye düşünebilmek rahatlığı için mi okur? ?BİR ADAM KARISINI ÖLDÜRDÜ!' "İyi etmiş. Kim bilir ne namussuzdu". ?ÇİN'DE İSYAN' "Beter olsunlar, kırsınlar birbirlerini. Bize dokunmasınlar da!...
- Hep böyleydi. Bir şey en gerektiği anda olmazdı...
- Belki de insanlar kendi kendilerini düşünmek, hayaller kurmak için yeteri kadar yalnız kalamadıklarından anlayışsız oluyorlardı...
- Bu çatının altında yaşayanlarda ortak ne var? Yalnız birlikte yaşama zorunluluğuna inanmaları. Kimi pilavı patlıcanlı ister, kimi patlıcansız; kimi tuzlu, kimi tuzsuz; kimi erken yatmak ister, kimi geç; biri şarkı dinlerken öteki caz müziği ister. Sabahları kalkışırlar... Biri gördüğü düşü anlatır. Dinleyen, düş dinlemeyi sevmez. Karı kocalar bile böyle değil mi? Ortak neleri var? Haftanın belli günleri et ete sürtünmekten başka? Gene de dayanıyorlar. Çünkü birlikte yaşama zorunluluğuna inanmışlar...
- Okuldan suratımda çürükler, tırnak yaralarıyla döndüğüm günler babam:
-Görürsünüz, adam olmayacak bu çocuk, derdi.
Konuşmazdım. Sevinirdim. Babam adamsa, ben olmayacaktım... - İnsanları yalan söyledikleri zaman dinlemeyi severim. Olmak istedikleri, olamadıkları "kişi" yi anlatırlar...
- Plajda uzanmış konuşuyorduk. Ona en sevdiği ressamı sordum.
- Van Gogh, dedi.
- Neden?
- Kulağını kesebilmiş; sol kulağını. Bunu yapan ilk adam o.
Sustu. Az sonra değişik bir sesle,
- Ama o bile eksik adamdı. Tımarhanedeyken yaptığı kendi portresinde insanlara yüzünün kulaksız yönünü gösteremedi. Tam adam yok! - Gerçek olan içimdeki bu boşluk mu? Değil! Bir şey var, ama eksile eksile var...
- İnsanlar, haksızken daha çok bağırırlar...
- Huzurunu yaşadığı günde bulamayan insana kurtuluş yoktu...